html5-img
1 / 59

GAZİ GÜDER Bilgisayar Yüksek Mühendisi

“Bu ülke yazılımın millileşmesi ile kalkınacaktır….”. GAZİ GÜDER Bilgisayar Yüksek Mühendisi. ÖNCEKİ SAYFA. SONRAKİ SAYFA. ÖZ GEÇMİŞİ GÖREV ALDIĞI PROJELER GELİŞTİRDİĞİ YAZILIMLAR ÜYE OLDUĞU KURUMLAR YAYIMLANMIŞ YAZILARI BASILMIŞ ESERLERİ Ben İnanıyorum ki,…. Gazi GÜDER.

derry
Download Presentation

GAZİ GÜDER Bilgisayar Yüksek Mühendisi

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. “Bu ülke yazılımın millileşmesi ile kalkınacaktır….” GAZİ GÜDER Bilgisayar Yüksek Mühendisi

  2. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ÖZ GEÇMİŞİ GÖREV ALDIĞI PROJELER GELİŞTİRDİĞİ YAZILIMLAR ÜYE OLDUĞU KURUMLAR YAYIMLANMIŞ YAZILARI BASILMIŞ ESERLERİ Ben İnanıyorum ki,… Gazi GÜDER

  3. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM Ben inanıyorum ki, Bu ülkenin kurtulmak ve sömürgeleşmemek için, yazılım teknolojileri ve projeleri geliştirmekten başka yolu ya da reçetesi yoktur. Kalkınmaya ve çağdaş medeniyetler düzeyine giden yol, kullanılan yazılımların ulusallaşmasından geçmektedir. Türk ulusu, yapısı, ahlakı, insani değerleri, gelenekleri, inançları ve genleri itibariyle yazılım geliştirme konusunda en yetenekli olan ve en başarılı olabilecek ulustur. En yüksek düzeyde istihdam sağlayacak ve insanlarımıza ekmek kapılarını açacak olan iş kolu, ya da ekonomik sektör, yazılım sektörüdür. Özgürlük ve Bağımsızlık = Ulusal Yazılım En önemli ve geçerli formülümüz olmalıdır. Gazi GÜDER

  4. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM • GAZİ GÜDER (1/4) • yılında, İskenderun’da doğdu. • yılında, İskenderun lisesini bitirerek, Deniz Har Okuluna girdi. • yılında, Deniz Harp Okulundan mezun oldu. • yılında, Dz.K.K. Elektronik Okulunu bitirdi. • 1973 – 1976 yılları arasında Dz.K.K. lığının savaş gemilerinde Elektronik • sistemlerden sorumlu subay olarak görev aldı. • yılında, Her iki Kıbrıs Barış harekatında T.C.G. GEMLİK muhribinde • elektronik subayı olarak görev aldı. • 1976 yılında, Gerekli sınavları kazanarak, Monterey California – USA’da • master eğitimine başladı. • yılında, Amerika - Kaliforniya’da Bilgi Sistemleri ( INFORMATION • SYSTEMS) üzerine Master yaptı. Eğitim süresi içinde bazı sömestrlerde • iftihara (Dean List) geçti. Amerika’da kalması için yoğun teklifler olmasına ve • sınırsız olanaklar sağlanmasına rağmen vatan aşkı nedeniyle ülkesine döndü. • Eğitimi sırasında sürekli olarak futbol takımında oynadı. Basın • organlarındaTürklerden söz ettirdi. Türkiye’nin tanıtımına katkıda bulunmak • amacıyla üniversite faaliyetleri çerçevesinde folklorik gösteriler sundu. • 1978 yılında, Hollanda’daki Philips kuruluşunda tümüyle bilgisayar ve elektronik • denetimli silah sistemleri üzerine kurslara katıldı. Gazi GÜDER

  5. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM GAZİ GÜDER (2/4) • yılında, Bilgisayar sistemi kontrollü HARPOON güdümlü mermi (füze) • sistemlerinin kursuna katılarak Teknisyen Öğretmenliği sertifikası aldı. • 1979 yılında, Tümüyle bilgisayar kontrollü savaş gemisi olan T.C.G • TAYFUN’un inşası, kurulması ve işletilmesi konularında görev aldı. Görevi • sırasında Planlı Bakım sistemi, Yağlama sistemi vb. başta olmak üzere çok • sayıda sistem geliştirdi. Bu çalışmalara örnek olarak, özellikle silah • sistemlerinin işletimini sağlamak üzere gereken ve çok fazla tüketimi olan ve • yalnızca yurtdışından getirilebilen özel yağlar için derin ve geniş araştırmalar • sonrasında Dz.K.K. İkmal Merkezi, BP, SHELL vb. kuruluşlar arasında • eşgüdümü sağlayıp bunların yurtiçinden temin edilmesini sağladı. • yılında, arızalı Elektronik Savaş Sistemlerinin onarımıyla ilgili olarak • İngiltere’den gelen uzmanların başaramaması sonrasında, sistemleri onararak • çalıştırması nedeniyle Dz.K.K. tarafından takdirname ile ödüllendirildi. • yılında, Askeri görevi sırasında İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesinde • doktora çalışmasına başladı. Gerekli projeleri pekiyi derecelerle • tamamlamasına rağmen Türk Silahlı Kuvvetlerindeki görevi nedeniyle (kilit • adam olmak gerekçesiyle) doktora eğitimine devam edemedi ve • tamamlayamadı. • 1981 yılında, Deniz Kuvvetleri Komutanlığının tek bilgisayar merkezi olan • GOBİM - GÖLCÜK OTOMATİK BİLGİ İŞLEM MERKEZİ’ nde ( MAIN FRAME • sistem) sistem mühendisi olarak görev yaptı. Çok sayıda projede Proje Lideri • olarak görev almıştır. Gazi GÜDER

  6. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM GAZİ GÜDER (3/4) 1984 yılında ayrılana kadar bu görevini sürdürdü. 1982 yılında, DZ.K.K. Eğitim Merkezi Komutanlığında ikmal subaylarına 14 hafta süreyle bilgi işlem sistemleri konusunda eğitimler verdi. 1982,3 yılında, Donanma Komutanlığı Askeri mahkemesi yargıç heyetinde muharip subay üye (yargıçlardan biri) olarak görev yaptı. 1984 yılında, Önyüzbaşı rütbesindeyken Deniz Kuvvetlerinden istifa ederek ayrıldı. 1984 yılında, Tekofaks A.Ş.’de kısa bir süre Genel Müdür olarak görev yaptı. 1984 yılında, Garanti Bankasının Türkiye genelinde Otomasyon Projesi Sorumlusu olarak Tercüman Grubuna ait Mistaş Bilgisayar A.Ş.’ne geçti. Projenin iptali ile halen faaliyette olan Densan Elekronik San. Ve Tic.A.Ş.’ni kurdu. Bu tarihten itibaren tüm çalışmalarını bu firmada gerçekleştirmektedir. 1985 yılında, Bilgisayar konusundaki ilk Türkçe yayınlardan biri olan “BİLGİ İŞLEM TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ ” nü hazırlayıp yayınladı. Bu kitap uzun süre “en çok satan kitaplar listesinde” kaldı ve birçok defa kaynak olarak gösterildi. Söz konusu kitap Türk Dil ve Tarih Kurumu repertuarına girmiştir. Bu çalışmayla Türk diline katkıda bulunmuştur. 1991 yılında, Diyarbakır Yol – Koop Tüketim Kooperatifinin başka firmalardan alınmış bilgisayar donanım ve yazılımlarındaki sorunları hiçbir ücret almadan ve gereken yazılımları da geliştirmek suretiyle gidererek sistemi çalışır ve kullanılır hale getirdi. Gazi GÜDER

  7. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM GAZİ GÜDER (4/4) 1992 - 1997 yılları arasında The Marmara Otellerinin Bilgi İşlem danışmanlığını yaptı. Bu görevi sırasında bilgi sistemlerinin yeniden düzenlenmesi yanında üst yönetim için o zamana göre ilk ve tek M.I.S. ( Management Information System ) – Yönetim Bilgi Sistemini geliştirdi, oluşturdu ve yazılımını yaptı. Tümüyle otomatik olarak (insan müdahalesi olmadan) yürüyen bu raporlama sistemini geçerli Türk yasalarına uygun olmak üzere ve A.B.D. de kullanılan “UNIFORM SİSTEM OF ACCOUNTS FOR HOTELS” düzenini esas alarak uygulayıp geliştirdi. 1997 yılında, Trakya Üniversitesi Şarköy Turizm Meslek Yüksek Okulu bünyesindeki öğrencilerin eğitimlerinde kullanılmak üzere Otel Yönetim Sistemi yazılımlarının ücretsiz olarak temin edilmesini sağladı. .... – 2005 Halen DENSAN Elektronik San. Tic. A.Ş. de Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmektedir. Gazi GÜDER

  8. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM GÖREV ALDIĞI PROJELER Deniz Kuvvetleri Komutanlığı genelinde Tümleşik Stok Kontrol Sistemi, Dz.K.K. - Gölcük Tersanesi İş Yönetim Sistemi ( CPM – PERT uygulaması) Bu proje ile USA – NASA’da kullanılmakta olan sistemi (yazılım) önce Türkçeleştirmiş daha sonra ülkemiz koşullarına uygun hale getirerek uygulamaya sokmuştur. Dz.K.K. - Seyir Hidrografi ve Oşinografi Komutanlığı Bilgi İşlem Sisteminin oluşturulması, bilgi bankasının kurulması. Deniz Kuvvetleri Komutanlığının tek bilgisayar merkezi olan GOBİM - GÖLCÜK OTOMATİK BİLGİ İŞLEM MERKEZİ’ nde ( MAIN FRAME sistem) sistem mühendisi olarak görev yapmış ve proje lideri olarak çok sayıda projede görev almıştır. Gazi GÜDER

  9. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM GELİŞTİRDİĞİ YAZILIMLAR (1/2) Dz. K. K. TURİZM İŞLETMELERİ O.Y.S - Otel Yönetim Sistemi M.I.S. - Manageement Information System – Yönetim Bilgi Sistemi Cost Control – Stok ve Maliyet Denetim Sistemi BANKALAR Türk Merchant Bank - Genel Muhasebe Sistemi, ( Arthur Andersen firmasının yazılımlarının yerine geçmiştir.) Türk Merchant Bank - Hazine ve Uluslararası Bankacılık Sistemi, Türk Merchant Bank – T.C. Merkez Bankası Gözetim Sistemi Türk Merchant Bank – T.C. Risk Sentralizasyon yazılımı Türk Merchant Bank - Telefon santralı – bilgisayar bağlantısı ve yazılımları Kent Bank - Kambiyo Senetleri Defteri Yazılımları Kent Bank - Okul Taksitleri Takip ve Yönetim Sistemi Kent Bank – Müşterilere dağıtılan Çek basım ( çek yazma ) yazılımı Gazi GÜDER

  10. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM GELİŞTİRDİĞİ YAZILIMLAR (2/2) İŞLETME YÖNETİMİ ve TİCARİ YAZILIMLAR DENSOFT yazılımlarının tasarımcısı ve geliştiricisidir. *** Yazılımları yüksek ağırlıklı olarak KOBİLERE Yönelik olmak üzere geliştirmiştir. *** Yazılımları Genel ve Sektörel özellikli olarak geliştirmiştir. *** 1988 yılından beri bu bölüme ilişkin yazılımları geliştirme konusunda çalışmaktadır. DENSOFT markası ile; özellikle KOBİ’LERE yönelik olarak İşletme yönetim, Finans, Üretim, Muhasebe, Stok Kontrol vb, sistemlerden oluşan ENTEGRE TİCARET SİSTEMİ yazılımını geliştirmiştir. *** KOBİ çalışmalarına en güzel örneklerden birisi olarak Entegre Ticaret Sisteminin CAM ve ISICAM sektörü için hazırlanan modelini geliştirdi. Bu yazılımın en önemli özelliği, cam gibi üretimin çok zor izlenebileceği bir ortamda ve orta okul mezunu insanın bile bulunmadığı bir sektörde insanlara sipariş takibi ve üretim takibi işlemlerini son derece kolay bir biçimde yaptırıp uygulatmasıdır. *** OPTİMAZYON yazılımı Cam ve ısıcam sektörü için “EN AZ FİREYLE CAM KESİMİ” ni sağlamak üzere Optimizasyon yazılımını geliştirmiştir. *** Yazılımların yanında pratik ve uygulamalı işletme yönetimini örnekleriyle anlatan 7.000 sayfayı aşkın doküman (kitap) hazırlamıştır. Söz konusu kitaplar basım aşamasında olup henüz yayınlanmamıştır. *** Site ve uydu kent yönetimleri için Kent Yönetim Sistemi yazılımını geliştirmiştir. ( Bayramoğlu İmar ve İdare A.Ş.) Gazi GÜDER

  11. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM ÜYESİ OLDUĞU KURUMLAR ve SOSYAL FAALİYETLER MESLEKİ KURULUŞLAR YESAM ... Yazılım Eseri Sahipleri Meslek Birliği SOSYAL DERNEKLER PLATFORM 1903 ..... BJK 1903 Kurucu Üyelik TİCARİ DERNEKLER Türk -Arab İş Adamları Derneği Gazi GÜDER

  12. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAYIMLANMIŞ YAZILARI Gazi GÜDER birçok medya ortamında ağırlıklı “Bilim ve Teknoloji” konularında yazılar yazmaktadır. Bu yazıların bir kısmının orijinal metinleri: 10.05.2006 BİR BOYABAT MASALI 22.04.2006 YAZILIM VE TÜRKİYE 07.04.2006 O GÜN, ARTIK BUGÜNDÜR 29.03.2006 BEN EN AZINDAN DENEDİM 20.03.2006 SOSYAL SORUMLULUK 05.03.2006 BEYNİN YARISINI KULLANAMAMAK 01.03.2006 YAZILIM GELİŞTİRME BİR SANAT MIDIR? 22.02.2006 KARINCAYLA FİLİN SAVAŞI 11.02.2006 TÜRKİYE'DE NEDEN TEKNOLOJİ BAKANLIĞI YOK 10.02.2006 YAZILIMDA NE KADAR ÖZGÜR VE BAĞIMSIZIZ? 09.02.2006 YAZILIMLARIMIZIN DIŞ SATIMIMIZDAKİ PAYI NE KADARDIR? 09.02.2006 TÜRKİYEDEKİ YAZILIM PAZARININ NE KADARI TÜRKLERİN 08.02.2006 TÜRKLERDEN İYİ YAZILIMCI OLUR MU? 08.02.2006 YAZILIMIN TÜRKİYENİN GELİŞMESİNDE VE KALKINMASINDAKİ ROLÜ NEDİR, NE OLMALIDIR? 08.02.2006 TÜRKİYENİN YÜKSEK TEKNOLOJİ ALANINDAKİ ŞANSI NEDİR? 08.02.2006 YAZILIM NEDİR? 08.02.2006 YAZILIMDA TÜRKİYE, PAKİSTAN VE HİNDİSTAN’IN YERİNİ ALABİLİR Mİ? Gazi GÜDER

  13. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAYIMLANMIŞ YAZILAR TÜRKİYENİN YÜKSEK TEKNOLOJİ ALANINDAKİ ŞANSI NEDİR? Yüksek Teknoloji 3 ana daldan oluşur ( Alwin TOFFLER) 1 - Bilgisayar ve Elektronik 2 - Uzay ve Oşinografi Bilimi (Modern Metalurji) 3 - Genetik Türklerin son ikisinde ve Elektronikte kayda değer çalışması yok. Not : Var olan çalışmaları asla küçümsemiyorum. Genel olarak durumu belirtiyorum. Ayrıca yeteri ve gereği kadar ARGE YATIRIMI da yok. Geriye tek olasılık kalıyor Bilgisayar dalı. Bilgisayar donanımlarında ara çok açılmış vaziyette. Onlara yetişmek için yapılması gerekli yatırımları Türkiye’nin yapması hemen hemen olanaksız. Bu durumda da geriye tek olasılık, tek şans olarak YAZILIM kalıyor. Peki yazılımdan ne anlayacağız ?. O da bir başka yazıda. Kalın sağlıcakla Gazi GÜDER

  14. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAYIMLANMIŞ YAZILAR KARINCAYLA FİLİN SAVAŞI (1/2) Toplumumuzda son dönemde hemen herkesin ağzına pelesenk olan deyiş , "büyük devletlerle yarışamayız, biz zaten geri kalmış bir ülkeyiz" yada benzeri kelimelerdir. Günümüz gerçekleri dikkate alındığında bu söylem doğru gibi gözükebilir. Peki, Bir fil ile karınca savaşabilir mi ? İlk anda düşününce, filin görüntüsü bile bir cevaptır aslında. Koca fil bir üflese ya da ayağını şöyle bir kaldırıp yere koysa binlerce karınca ölüp gider. Hatta fil karıncaları ezdiğini bile fark etmez. Çözüm üretmemek ya da düşünmemek alışkanlığında olanlar için, yanıt doğal olarak "karınca fille savaşamaz" şeklinde olacaktır. Hayır, eğer savaşmasını bilirse, karınca bir fille bile savaşır. Örneğin, Ya karınca filin kulağına girerse ne olur ? O koca fil heybetli cüssesine rağmen kulağına giren bir karınca ile baş edemeyecek kadar aciz kalabilir. Kulağına giren karıncanın verdiği rahatsızlıktan fil kendini oradan oraya vurarak, ölüme kadar ulaşabilecek bir yola girer. Önemli olan gerçek, filin kulağına girilebileceğine "inanmak" ve bu inanç doğrultusunda ısrarla ve vazgeçmeden hareket edebilmektir. Yani filin kulağına girebilmeyi başarmaktır. Bunun için ne top, ne füze, ne de milyarlarca dolar gerekir. Sadece ve sadece "akıl ve vatan sevgisi" yeterde artar bile.Bunlar zaten bizim genlerimizde fazlasıyla var.Atatürk ne demişti;".......... muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur “ Bu duruma göre, bence filin işi çok ama çok zor. Bunun için yapılacak ilk iş filin ayağına ulaşıp üstüne çıkmaktır.Fil derisi kalın olduğu için karıncayı zaten istese de hissedemez.Hiç dikkat ediniz mi ? Karıncalar hep birlik halinde çalışırlar. Küçücük cüsselerine rağmen onları güçlü kılan da budur. Karınca bile olsak, istedikten, birleştikten, örgütlendikten sonra yenemeyeceğimiz hiçbir güç yoktur. Gazi GÜDER

  15. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM KARINCAYLA FİLİN SAVAŞI (2/2) Bir ülkenin gerçek anlamda özgür ve bağımsız olmasındaki en önemli etken, o ülke insanlarının kendilerine olan öz güvenleri ve inançlarıdır. Bunun için hangi fiziksel, ekonomik ya da diğer güçlere sahip olup olmadığı çok fazla önemli değildir. İnsanın, koşullar ne olursa olsun, kendine, kültürüne, geleneklerine ve köklerinden gelen özelliklere güvenmesi gerekir. Fil bütün vücuduyla suya girerse ne olur? Karınca ölür. Ama filler çok az sayıda çoğalırken, karıncaların binlercesi birden ürerler. Yani filler karıncaları öldürmekle yada ezmekle bitiremezler. Bayrağı taşıyan yere yıkılırsa, aynen kurtuluş savaşı ve diğerlerinde olduğu gibi, birilerinin bayrağı yerden kaldırıp savaşa devam etmesi gerekir. Bitip tükenmeyen karıncalar gibi düşünürsek o bayrağı alıp savaşa devam eden karınca her zaman olacaktır. Belki de karınca sensin. Yada benim. Belki de bu yazıyı okuyup düşünecek olan her hangi biri. Yurt çapında "kuvay-i milliye" ruhu yeniden canlanır, oluşur ve gelişirse kazanamayacağımız hiçbir savaş yoktur. Lütfen hatırlayınız, rahmetli kaptan bundan sıkça söz ederdi. Son dönemde bu ruhun yozlaşması ve yok olma yoluna girmesi için farklı yöntemlerle ve sinsice kaşıyıp duruyorlar, uğraşıyorlar. Ama bilmezler ki; bu ruh onların bildiği yada anladığı bir şey değildir. "Ne kadar uğraşırlarsa, o kadar güçlenir ve ön plana çıkar". Dip dalgalarının ne olduğunu da günü geldiğinde öğrenirler. Bu yazının hazırlanması sırasında katkıda bulunan arkadaşlarıma huzurunuzda Teşekkürlerimi sunuyorum. Saygılarımla Gazi GÜDER

  16. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAYIMLANMIŞ YAZILAR SOSYAL SORUMLULUK (1/4) Yıl 1977, yer ABD, okul Naval Postgradute School Monterey - CALIFORNIA. Yani dünyanın dört bir yanından gelmiş ve büyük çoğunluğu master yaparak teknolojik gelişmeleri kapmak üzere gelmişlerin arasında birkaç Türk. Bunlardan birisi de benim. Futbol takımında oynuyorum, boyum 1.73. Yani tipik olarak türk erkeklerinin boyu. Normal bir Amerikalının göğüs hizasına bile zor geliyorum. Ama üniversiteler arası turnuvada gol kralıyım. Her hafta pazartesi okulun duvarlarında 'bu hafta da Türkler sayesinde galip geldik' yazıları var. Acayip hava yapıyorum bir Türk olarak. Derslerde ne durumdayım? Allah'a şükür her dönem iftihar listesindeyim. Özel günlerde Türkiye'yi tanıtma adına Kafkas halk dansları gösterisi yapıyorum (okul süresince 2 kez yaptım). Senede bir kez yapılan uluslararası şölende yine bir asker arkadaşımla birlikte dönercilik bile yapıyorum. Malum, amacımız ülkemizi tanıtmak. Kimlikle uğraşanlara bu arada selam olsun. Futbol takımında beraber oynadığım arkadaşlarımın hemen hepsi bugün amiral rütbesine ulaştılar. Ben kendime farklı bir vizyon çizdim ve farklı bir misyon edinerek istifa ettim ve sivil hayata geçtim. Misyonum Türkiye’nin kurtulmasına katkıda bulunmak. Halen bu konuda gece gündüz çalışmaya devam ediyorum. Ütopya mı? Ben öyle olduğuna asla inanmıyorum. Gençler azıcık matematik biliyorlarsa kaç yaşında olduğumu da hesap edebilirler. Demem odur ki onlar bayrağı yere indirmeden taşımalılar ve de örnek almalılar. Yani aynen KARINCALAR gibi. Bunlar abartılı laflar mı yoksa yaklaşık 40 senenin birikimi mi, en geç 6 ay içinde göreceğiz. Söz veriyorum. Sonuç ne olursa olsun açıklayacağım. Çalışmalarım devam ettiği için izninizle şimdilik suskun kalmayı tercih ediyorum. Ama filin bizden, yani karıncalardan haberi olacağı günler kesinlikle uzak değil. Gazi GÜDER

  17. SOSYAL SORUMLULUK (2/4) Şimdi Sn. Ahmet TURANOĞLU imla hatalarından dolayı fırçasını atabilir. Sadece saygı duyarım. Başımın üstünde yeri var. Nede olsa o da bir öğretmen. Buraya kadar reklâmları izlediniz diyelim. Şimdi esas konuya gelelim. Bu mektepte ilk derslerden birine girdik. Ders muhasebe (ACCOUNTING). Ben asker kökenli biri olarak muhasebenin “M”sinden bile anlamıyorum. Master eğitimini de bilgisayar sistemlerinde yapıyorum. (Not: şimdi işletmede doktora yapıyorum (24 sene ara verdim), yakında üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlayacağım). Yeni biten kitabım 'İŞLETME TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ'.Daha önceki (1985, İstanbul, BİLGİ İŞLEM TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ idi) Yani Türkçe'ye düşkünlüğüm benim olmazsa olmazım. Yakında da 7.000 sayfalık “PRATİK İŞLETMECİLİK EĞİTİMİ” yayına girecek. Kitabın tek hedefi ve amacı var; çaresiz yada yeteri kadar yetişememiş insanlarımıza katkıda bulunmak. Parola “Vatan”, işareti '”Artık çaresiz değisiniz”. Yani ben kendi adıma en azından namuslu olmaya çalışıyorum. Şimdilik iki üniversitede ders kitabı olması hemen hemen kesinleşti. Aynı anda Ukrayna'daki üniversitelerle de konuyla ilgili görüşmeler ve çalışmalar devam ediyor. Yani, TÜRK her yerde olacak ve de olmaya devam edecek. Neyse, derslere başladık, ilk dersin konusu tartışılıyor. Orada master eğitiminde öğretme yok, sadece konuları tartışırsınız. Çünkü o eğitime geldiyseniz biliyor olmanız gerekiyor diyorlar. Bu noktadan bakınca da bugün üniversitelerimizde yapılan eğitim beni hem üzüyor hem de canımı fazlasıyla yakıyor. Yanlış yoldayız külliyen. Evet, dersin konusu “batan bir şirketin analizi”. Olay Virginia eyaletinde geçiyor. Özetle, Bir şirket batmış. Ama bütün kayıtlar düzgün, her şey resmi. Şirket ortakları (halk) zarar görmüş. Muhasebeci kayıt, kuyut görevini gayet düzgün yapmış. Patron onu bunu yapmış. Neticede şirket batmış. Gazi GÜDER

  18. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM SOSYAL SORUMLULUK (3/4) Patron suçlu ceza alıyor. Ama ceza fazla değil. En büyük cezayı mevcut kanunlara göre hiç suçu olmayan muhasebeci alıyor. Kanunlarda muhasebeciyi suçlayan herhangi bir madde de yok. Ama en ağır cezayı muhasebeci alıyor. Peki. Neden? Avukatlar bu arada temyiz falan uğraşırlar. Sonuç yok. Hâkimin kararı şu, lütfen dikkat buyurunuz, 'Muhasebecinin yalnız göreviyle ilgili sorumluluğu yoktur. Aynı zamanda SOSYAL SORUMLULUĞU vardır.' Evet, onların hukuk sistemi farklı, bu doğru! Ama böyle olması da bizim için mazeret teşkil edemez. Çünkü herhangi bir mesleği kuralına ya da kitabına uygun olarak yapmak işini tam olarak yapmak anlamına gelemez. Her mesleğin bir sosyal sorumluluk yanı vardır. Eğer bu böyle olmasaydı en azından öğretmenlik kutsal bir meslek olarak kabul edilmezdi ve bu kadar saygı görmezdi. Devamla, muhasebeci olmak devlete karşı kayıtları ayarlamak, açık vermeden vergi kaçırmak, bunu iyi yapanın da çok para kazanması anlamına gelemez. Muhasebe işiyle uğraşanlara bildiğiniz gibi 'MUHASİP' denir. Muhasip, kendisine inanılan ve güvenilen, hesap kitap işleri eline bırakılmış kişi demektir. Eğer dikkat ederseniz, bütün dernek ya da vakıflarda 'muhasip üye' vardır, muhasebeci değil. Sosyal sorumluluk gerekli ve zorunlu şarttır. Aksi durumda bataklıkta debelenmeye devam etmekten başka bir şey yapamayız. Not: Bu yazıda tesadüfen denk geldiği için muhasebeciler söz konusu olmuştur. Yoksa muhasebeci mesleğiyle ilgili bir derdimiz ya da kavgamız yoktur. Ama gene de söyleriz ki; sosyal sorumluluk en önemli konuların başında gelmektedir. Japonlar ne "diyor? 'Eğer bir şirkette, bir işte yani çalıştığınız yerde, herhangi bir sorun varsa on kere, yüz kere, bin kere, on bin kere, “Söylemelisiniz!”. Eğer söylemiyorsanız siz de suçlusunuz. Kısaca, suça ortak olamazsınız.' Ben kendi açımdan konuşuyorum. Yazılımcılık, sadece programlar yazıp çok para kazanmak mıdır? Kesinlikle böyle olamaz. Bu nedenle ilkyazımın sadece başlığına bakmanız bile yeterlidir. Bu güne dek bir türlü anlayamadığım 'profesyonellik' deyimi neyse, bizim ülkemiz için geçerli olamaz. Çünkü bizim DAHA FAZLA SOSYAL SORUMLULUKLARIMIZ olmak zorundadır. Gazi GÜDER

  19. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM SOSYAL SORUMLULUK (4/4) Örneğin, ( Sn Haydar COŞKUN'un kulakları çınlasın) kobi'lere ne yaptık? Ne yapmalıyız? Ne için yapmalıyız? Onları nasıl kurumsallaştırmalıyız? Geleceğe nasıl taşımalıyız? Bunları en iyi ve kolayca yapacak kişiler kimlerdir? Bunu yaparsak vatanımıza neler kazandırırız? Kobi'lerin Türkiye için önemi ve anlamı nedir? Kobi'lere siyasilerin gerçek anlamda bakışı nedir? vb. şekilde düşünmeye başlarsak, işin yalnızca program yazmak ve çok para kazanmakla sınırlı olmadığını kolayca anlayabiliriz. KOBİ'lerin en önemli özelliği 'değişen ve gelişen' yapıda olmalarıdır. Onlara bu yolda kim önderlik edecektir? Kim yol gösterecektir? İşletmeciliği bilmeden nereye kadar gidebilirler? Bilmezler ya da öğrenmezlerse ne olur? Bunları yapmanın bedeli nedir? İlle de bedel ödenmek zorunda mıdır? Profesyonelce yanıt, “EVET!”. Benden de yanıt; “HADİ BE, GİDİN ORDAN!” Bu nedenle yalnızca bir takım işleri yapan programları yazmak değil, insanımızı yetiştiren, eğiten, geliştiren, onlara sistematik düşünmeyi öğreten, ufuklarını açan ve geliştiren, abidik gubidik işlerden uzak tutmaya çalışan yazılımlar geliştirmek zorundayız. Yapmazsak ne olur? Vesselam olur. Bildiğiniz gibi Vesselam, namaz bittiğinde son yapılan işlemdir. Para kazanmamayı bile göze alıp bunları yapmak, bizim kolay kolay vazgeçemeyeceğimiz SOSYAL SORUMLULUĞUMUZ olmalıdır. Herkesi bunu yapmaya davet ediyorum. Davete katılan olmazsa ne olur? Tevfik Fikret'in çok güzel bir deyişi var; “HAK BİLDİĞİN YOLDA TEK BAŞINA KALSAN BİLE YÜRÜMEYE DEVAM EDECEKSİN”Bu vatan ve insanlarımız bizim, asla hiç kimseye bırakmaya da niyetim yok. Ömrüm yeter mi? Bilmiyorum. Zaten bunu ben de bilemem. Ama gene de derim ki; KARINCA da hacca gidebilir. İnanmak başarmanın yarısı değil, kendisidir. Kalın sağlıcakla, Gazi GÜDER

  20. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAYIMLANMIŞ YAZILAR TÜRKİYE'DE NEDEN TEKNOLOJİ BAKANLIĞI YOK Türk Dil Kurumuna göre "Bakanlık" terimi "Bakanın yönetimi altındaki kuruluşların bütünü, nezaret, vekâlet." anlamına geliyor. Yani bir şeyleri bütünleştirecek, millet ya da devlet adına bu işi yürütmenin vekâletini almış, bakan ve gözetleyen makam demektir. Doğal olarak, konusuyla ilgili master planı hazırlamak, stratejileri hazırlamak, izlemek ve geliştirmek vb. gibi daha başka görevleri de vardır. Şimdi soruyorum, günümüz yaşamında ve koşullarında "teknoloji" bizim ülkemiz ve insanımız için önemli değil midir ki; bir "TEKNOLOJİ BAKANLIĞI" halen yoktur. Bunun anlamı bence şudur: "bizim yöneticilerimiz ya da siyasilerimiz konuya gereken önemi vermiyorlar ya da konunun önemini algılayamıyorlar". Bir başka seçenek daha var ama onu aklımdan bile geçirmek istemiyorum. Bu kadar genç, bu kadar enerji dolu, ülkesini canı gibi seven, nerdeyse patlamaya hazır bomba gibi gençlerle dolu ülkemizde, bu değerlerin, görev alması gereken kişi ya da makamlar tarafından örgütlendirilip yönlendirilmesi yapılmıyorsa oturup çok ciddi olarak düşünülmesi gerekir. Kimse bunu yapmamanın bedelini ödeyemez ve nedenini de gelecek kuşaklara asla anlatamaz. Artık zaman kaybetmeden, bir an önce, ülkemiz insanlarını bu konuda derleyip toparlayacak, onları yönlendirip örgütleyecek, geleceğin planlarını yapacak ve tüm bunları büyük yabancı şirketlerin etkisinde olmadan yapacak bir teknoloji bakanlığının kurulması gerekli ve zorunludur. Kalın sağlıcakla, Gazi GÜDER

  21. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAYIMLANMIŞ YAZILAR YAZILIM GELİŞTİRME BİR SANAT MIDIR? (1/2) Herhangi bir konuyla ilgili olarak ya da bir proje gereği bir yazılım (programlar) geliştireceğiniz zaman, önce oturur o işi tüm ayrıntılarıyla öğrenmeye çalışırsınız. Daha sonra da, geliştireceğiniz yazılımın uygulanması ya da kullanılması sırasında yaşanacak tüm olayları bütün yönleriyle hayal etmeye çalışırsınız. Yani bu sırada uçmaya başlarsınız. Bir başka anlatımla kurgulamaya başlarsınız. Bu uçuş sırasında "kartal" olmak zorundasınızdır. Yükseklerden bakıp her şeyi görmeye çalışırsınız. Eğer bunu yapamazsanız, hedefi vurmanız ya da amacınıza ulaşmanız çok ama çok zorlaşır. Çünkü geliştirdiğiniz şeyin önünü arkasını düşünmek ve görmek zorundasınızdır. En önemlisi de, yaşananları değil, yaşanacakları, yaşanabilecekleri görmek ve buna göre önlemlerinizi almak zorundasınızdır. Aksi durumda, geliştireceğiniz şeyi işletemez, yürütemez ya da kullandıramazsınız. ( Not: Mimar Sinan'ın camilerimizi inşa ederken nelere dikkat ettiğini ve neler yaptığını incelemenizi öneririm ). Kurgulama sırasında o kadar çok yerlere gider gelirsiniz ki, kelimelerle anlatılması pek kolay değildir. Her zaman pırıl pırıl havada ya da güneşli ve açık havada uçmazsınız. Bazen hava kapalıdır ya da sislidir, yanlış yollara da saparsınız, yolunuzu da kaybedersiniz. Bütün bunları yaparken de, her insanın yaşadığı sıkıntıları siz de yaşarsınız. Başınız döner, mideniz bulanır, hırslanırsınız, bilgisayarınızla kavga edersiniz, ona tükürür ya da ağlarsınız. Sonuçta, geleceği planlayıp, resmi çizip, oyunu önce beyninizde oynarsınız.Uygulama sırasında hangi ekranın olacağından, çizimlerin, simgelerin, nasıl ve ne renkte olacağına kadar, ki bunun anlamı ekranın her bir noktasını önceden belirlemeniz, tasarlamanız gerektiği, kafanızda canlandırmak ve kurgulamak zorunda olduğunuzdur. Yani en hafif anlatımıyla, resmi önce beyninizde çizmek zorundasınızdır. Eğer resim bir sanatsa, yazılım geliştirme de bir sanattır. Gazi GÜDER

  22. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAZILIM GELİŞTİRME BİR SANAT MIDIR? (2/2) Sonra da bu resimleri hareketlendirmek ve içine insanı koymanız gerekmektedir. Çünkü yazılım insanların kullanımı içindir. İnsan kullanımı gerektirmeyen (doğrudan makineleri çalıştıran) yazılımlar da gene "insansız çalışmaya" göre düzenlenirler. Yani bu sefer de, insansız olmayı düşünürsünüz. Yapıyı önceden belirlemeniz ve de bunun çizimini tamamlamanız gereklidir. Eğer mimarlık sanatsa, yazılım geliştirme de bir sanattır. Yazılımı geliştirirken insanları sınıflayamazsınız. Her düzeyde insanın kullanabileceğini dikkate almak zorundasınızdır. O zaman tüm bu insanlara her şeyi çok iyi bir şekilde anlatmanız, hatta anlatırken eğitmeniz de gerekir. Ülkemizin durumunu ve koşullarını dikkate alırsak, bu işlem en önemli konuların başında gelir. Artık anlatımı şiirsel mi yaparsınız, küçük öyküler gibi mi yaparsınız, görsel ders kitabı gibi mi yaparsınız, o sizin yeteneklerinize ve harcamak istediğiniz emeğe, ülkeniz insanına karşı duyduğunuz sorumluluğa bağlıdır. Ancak bunların hepsini anlatmak ve yazmak zorundasınızdır. Eğer bunlar, sanatsa yazılım geliştirme de bir sanattır. Kurgu olmadan, yazılım geliştirmeden bahsetmek söz konusu bile olamaz. Sn. Aytuğ GÜLTEKİN'e göre ".. Sanatsal anlatımın olmazsa olmazıdır kurgu". Yazılım geliştirme de tartışmasız olarak bir sanattır. Sonrasında da, bütün bunlar bir bilgisayar dili aracığıyla bilgisayarda kullanılabilecek şekilde yazılmaya yani kodlanmaya başlanılır. Bundan sonrası bilgisayar programcılarının (kodlayıcılarının) işidir. Bu işi yapanlar, bazen aynı bazen de farklı insanlar olabilir. Bu kısım belki de işin en kolay tarafıdır.Resim yeteneği olmayan bir adama resim yapmayı öğretebilirsiniz. Ama öğrettiğiniz teknikle hep aynı tip işleri çıkartır. Bu adama da sanatçı demek ne derecede doğrudur ?. Sonuç olarak, bence yazılım sanatların kralıdır. Çünkü içinde bütün sanatlardan öğeler taşır. Her şeyden önce soyut düşüncenin ağa babası yazılımdır.Soyut düşünemeyen insanın yaratıcı olması da düşünülemez. Kalın sağlıcakla, Saygılarımla Gazi GÜDER

  23. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAYIMLANMIŞ YAZILAR YAZILIM ve TÜRKİYE (1/4) Bir ülke kendi yaşamını sürdürebilmek, ayakta kalabilmek, en önemlisi de bağımsızlığını koruyabilmek için önce kendi teknolojilerini üretmek zorundadır. Dışarıdan ithal teknolojiler ile bir yerlere varılması olanaksızdır. İthal teknolojiler ile yalnızca parasını verdiğiniz için size güzel gelen bir şeyleri kullanıyor olursunuz. Hepsi bu. Ayrıca bunların nerede ve hangi koşullarda neleri engelleyeceğini de önceden kestirmek çok zordur. Bir an için düşünün ki internetin şalterini birileri indirdiği için kullanamıyorsunuz. Bu durumda ne olacaktır? Neler yaşanacaktır. Buna karşın ne tür önlemlerimiz var? Bence bir hiç noktasındadır. Bu yazılanlar Komplo teorisi falan değildir. Ama artık insanımızın bunları düşünmesinin ve değerlendirmesinin zamanı geldi de geçti diye düşünüyorum. Diğer yandan iletişim uydularımızın, enerjimizin çoğunun, bilgisayarları çalıştıran işletim sistemlerinin, giderek sermayenin bizim olmadığını da düşünürsek durumun, ya da gerçeğin ne olup ne olmadığını sanırım daha kolay anlayabiliriz. Bir de bunların kapatıldığını yada kullanamadığınızı düşünün. Sizce neler olur? O zaman yapmamız gereken en önemli şey, önce kendi kendimize yeterli hale gelmektir. Bunu başarmanın da tek yolu vardır. Teknoloji geliştirme projeleri yapmak ve bunları sonuca ulaştırmaktır. En kolay ve kısa sürede başarabileceğimiz teknoloji projeleri yazılımla ilgili olanlarıdır. Doğal olarak teknoloji geliştirme çalışmalarının yapılabilmesi için devletin bu tür çalışmalar yapan kuruluşları, işletmeleri desteklemesi gerekir. Hem de her türlü şekilde. Dışarıdan sermaye getirdim diyene bütün kapılar açılıyorsa, bizim bu çalışmaları yapan insanlarımıza da artık bütün kapılar açılmalıdır. Bu konu acil duruma gelmiştir ve birincil öncelikli olmalıdır. Çünkü AB'ye giriş süreci ve küresel güçler nedeniyle bu tür destekler artık devlet tarafından kolaylıkla verilemez hale gelecektir. Devlet kurumlarının alımlarını düzenleyen Kamu İhale Kanunu'nda yerli üretimi destekleyici maddeler ve hükümler var olmasına rağmen, ne yazık ki pratikte ve gerçekte bunlar çoğunlukla uygulanmamaktadır. Henüz tren kaçmamışken, bu hükümlerin yerli yazılım üretimini desteklemek için kullanılması gereklidir ve de son derece önemlidir. Yazılım geliştirmenin desteklenmesi talebinin en önemli nedeni; içinde yada üzerinde en fazla katma değer taşıyabilen teknoloji olmasıdır. Gazi GÜDER

  24. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAZILIM ve TÜRKİYE (2/4) Eğer Hindistan yada Pakistan'ın yaptığı gibi yaparsak da bu işten netice alamayız. Onlar, çok iyi yazılımcıları olmasına rağmen batılılara üç kuruşa iş yapmaları ve çoğunlukla batılıların istediği işleri yapmaları nedeniyle bir yere varamazlardı, varamadılar da. Çünkü sadece batılıların " üretim elemanları " oldular. Doğal olarak yazılım ihracatı da yaptılar. Ancak katma değer oluşturan unsurlar onların denetiminde olmadığı için gelişme yalnızca görünüşte kaldı. Bu da farklı bir tür beyin göçüdür. Ülkemizdeki bilişim şirketlerinin büyük çoğunluğu kendi geliştirdikleri ürün ve çözümler yerine yurt dışından ithal edilen ürün ve çözümleri kullanmaktadırlar. Bunun çok sayıda örneği vardır. Konunun dağılmaması açısından örneklemeye girmiyorum. Bugün gerek devlet gerekse özel sektör için önerilen çözümlerin büyük çoğunluğu da bu ülkede üretilenler değil, ithal edilenlerdir. Büyük firmaların hemen tümüne bakın yada sorun kimin yazılımlarını kullanıyorlar? İçlerinde kaç tane Türk yazılımı var ? Gereksinim duyulan yazılımları ithal etmek, daha kolay ve rahat para kazanmanın yoludur. Bu da bir tercih meselesidir. Ancak burada da yinelemek isterim ki, bilişimciler de artık sosyal sorumluluklarını düşünmek zorundadırlar. Pek tabiidir ki, devlet ve özel sektör yöneticileri de ulusal yazılım projelerinin gelişmesine yol vermeli ve gerekli destekleri sağlamalıdırlar. En azından daha ilk baştan itibaren yabancı yazılımları tercih etme yönüne gitmemelidirler. Yazılımcılar da bazı konularda yanlış yapabilir yada bazı projeleri geliştirmede başarısız olabilirler. Bu tuhaf bir durum değildir. Proje geliştirilen her yerde bunlar olabilir. Yabancılar kendi ülkelerinde geliştirilmek istenen projelere, paralarının batabileceğini de düşünerek, hatta görerek destek vermektedirler. Bu tür yatırımın adını da RİSK SERMAYESİ olarak koymuşlardır. Gazi GÜDER

  25. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAZILIM ve TÜRKİYE (3/4) Ama bunu yaparak kendi insanlarına şans vermektedirler. Sonuçları da hepimizin kolayca görebildiği gibi, ortadadır. Çoğu batı ülkesinde bir bankaya gidin yalnızca projeniz olduğu için kolaylıkla kredi alabilirsiniz. Ama bizde teminat göstermeden beş kuruş bile alamazsınız. Bu durumda olmanın suçu sadece bankalarda değil hepimizdedir. Eğitimde bilgi çağına geçelim. Peki geçelim. Nasıl geçeceğiz? Bunun gerçekleşmesi için gereken parayı bugünkü koşullarda bulmamız hele bu kadar aç insanımız varken hiçte öyle kolay değildir. Bunu başarmanın da tek yolu, bu işler için gereken yazılımları hatta donanımı kendimiz yapar duruma gelmektir. Tabii bu arada bilgi çağına geçiş olarak insanlarımızın internetle tanışmalarını sağlamayı mı anlayacağız yoksa başka şeyler mi yaptıracağız? Bunun kararını da düzgün ve sağlıklı biçimde vermemiz gerekir. "Yazılım teknolojisi geliştirme açısından ne yapabiliriz? " sorusuna verilecek en basit yanıt, "en çok gereksinim duyulandan başlamak " olacaktır. Bugünün koşullarında en çok gereksinim duyulan ve neredeyse olmazsa olmaz noktasında olan yazılımlar bilgisayarı çalıştıran işletim sistemleri, bilgi bankası yada veri tabanı (database) yazılımları ve ofis içi kullanımı olan yazılımlardır. Birinci madde dışındakiler geliştirilmesi çok zor olmayan yazılımlardır. Örneğin veri tabanı yazılımını yaklaşık 26, 27 sene öncesinde proje liderimiz Sn. Kenan ATAR önderliğinde büyük sistemler için geliştirmiş ve kullanmıştık. (o zaman Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevliydim). Ancak daha sonraki dönemlerde çeşitli nedenlerle geliştirme devam etmedi. Donanım değişiklikleri sırasında da farklı sisteme geçildi. Bunları anlatmaktan amacım bu ülkede yıllar öncesinde bu tür gelişmeleri yapacak insanlar vardı. Şimdi daha fazlası var. Gazi GÜDER

  26. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAZILIM ve TÜRKİYE (4/4) Peki sorun ne ? Sorun örgütlenememekte. Sorun gerekli sermayeyi bir araya getirememekte. Sorun desteklenmemekte. Çünkü artık bu tür projeleri geliştirmek çok emek, zaman ve para gerektiriyor. Zaten, büyük güçler böyle olmasını istediği için düzen böyle kuruldu, teknolojiler bu şekilde geliştirildi. Peki neden veri tabanı yazılımları daha öncelikli? Çünkü bugünkü teknolojileri kullanırken, örneğin Türkiye'deki bütün işletmelerin, firmaların, kurumların kullanacağı yazılımların çalışabilmesi için kesinlikle bir veri tabanı yazılımını da kullanmak zorunluluğu vardır. Hatta bu sitedeki bilgilerin tutulmasını sağlamak için bile herhangi bir veri tabanı kullanılmak zorundadır. Doğal olarak birçok internet sitesi de bunu kullanmak zorundadır. Veri tabanı yazılımı öyle ucuz bir şey de değildir. Ne yazık ki, bu yazılımın da yerli malı olanı yoktur. Ama olmak zorundadır. Aksi takdirde bunun bedeli ülkemiz için çok ağır olacaktır. Kendimiz yapabildiğimiz, geliştirebildiğimiz takdirde ihracat için pazar da hazır.Çünkü düzenin böyle kurulmuş olması, bizim için büyük bir avantaj olacaktır. Türkiye'nin ihracatı, bugünkü yapısıyla, isterse on katına çıksın, kurtulacağına yada çağdaş medeniyetler seviyesine geleceğimize inanmıyorum. En basit yaklaşımla, "cari açık" denilen şey, yani ihraç edilen ile ithal edilen şeyler arasındaki fark, azaltılmazsa ihracatın artması kötü bile olabilir. Türkiye'nin kurtuluşundaki en önemli unsur, en değerli etken, ULUSAL YAZILIMLARIN GELİŞTİRİLMESİ olacaktır. Çünkü bunun maliyeti olarak dış ülkelere ödenecek herhangi bir para yoktur. Bütün artı değerler bu ülkenin olacaktır. Yazılım İhracatı hedefi en düşük düzeyde bile tutulsa ve başarılsa, bu vatanda ne susuz, ne okulsuz, ne yolsuz tek bir köy yada belde kalır. Nede çaresiz ve aç insan kalır. Unutmamak gerekir ki, karıncalar da fillerle savaşabilirler. Kalın sağlıcakla Gazi GÜDER

  27. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAYIMLANMIŞ YAZILAR TÜRKİYENİN YÜKSEK TEKNOLOJİ ALANINDAKİ ŞANSI NEDİR? Yüksek Teknoloji 3 ana daldan oluşur ( Alwin TOFFLER) 1 - Bilgisayar ve Elektronik 2 - Uzay ve Oşinografi Bilimi (Modern Metalurji) 3 - Genetik Türklerin son ikisinde ve Elektronikte kayda değer çalışması yok. Not: Var olan çalışmaları asla küçümsemiyorum. Genel olarak durumu belirtiyorum. Ayrıca yeteri ve gereği kadar ARGE YATIRIMI da yok. Geriye tek olasılık kalıyor Bilgisayar dalı. Bilgisayar donanımlarında ara çok açılmış vaziyette. Onlara yetişmek için yapılması gerekli yatırımları Türkiye’nin yapması hemen hemen olanaksız Bu durumda da geriye tek olasılık, tek şans olarak YAZILIM kalıyor. Peki yazılımdan ne anlayacağız? O da bir başka yazıda. Kalın sağlıcakla Gazi GÜDER

  28. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAYIMLANMIŞ YAZILAR YAZILIMDA TÜRKİYE, PAKİSTAN VE HİNDİSTAN’IN YERİNİ ALABİLİR Mİ? Birçoğumuza pek olma olasılığı yok gibi görünse de, evet bu �olacak değil oluyor�.Ama bu bizim çabalarımızla değil yabancıların çabalarıyla gerçekleşecek. Nasıl mı? Bir sonraki yazımda kendi çözümlemelerimize göre ayrıntıları anlatmaya çalışacağım. Şimdilik kalın sağlıcakla�.. Gazi GÜDER

  29. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAYIMLANMIŞ YAZILAR YAZILIMIN TÜRKİYENİN GELİŞMESİNDE VE KALKINMASINDAKİ ROLÜ NEDİR, NE OLMALIDIR? Yazılım ya da yazılım sektörü Türkiye’nin kalkınmasında baş aktör olmak zorundadır. Bunu yapmak hepimizin bu vatana karşı olan borcudur. Öyle ya da böyle asla bundan kaçış yoktur. En azından böyle düşünmeye başlamak bile harekete geçmek anlamına gelir. Türkiye’nin kurtuluş yolundaki tek çaresi de YAZILIMDIR. Türkiye ancak kendi ürettiği teknolojileri, kendi geliştirdiği yazılımları dünyaya satabilirse içinde bulunduğu badireyi atlatabilir, bataklıktan kurtulabilir. Diğer dış satım (ihraç) kalemleri bilmem kaç milyar dolara gelirse gelsin, kar payları dikkate alındığında, ülkeye mutlaka katkısı olacak ancak kesinlikle kurtuluş reçetesi olamayacaktır. Bu bağlamda yazılım göz önüne alındığında özellikle kar payları açısından diğerleriyle karşılaştırılamaz derecede önem kazanır. Ayrıca diğer teknolojilerin gerektirdiği kadar yatırım da gerektirmez. Bir diğer önemli konu da insanımızdır. Gereği ve yeteri kadar örgütlenme sağlanabilirse bitmesi tükenmesi olanaksız bir maden ortaya çıkarılmış olur. Yurt dışına yazılım satabilir miyiz ya da ne kadar satabiliriz konularını diğer yazılarımda anlatmaya çalışacağım. Yazılım sektörünün üstlenmesi gereken bir diğer önemli görev de bizim insanımızın eğitimine ve gelişimine katkıda bulunmak olmalıdır. Bu konuyu da bir başka yazımda ayrıntılı olarak ele alacağım. Devamı gelecek ....... Kalın sağlıcakla Gazi GÜDER

  30. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAYIMLANMIŞ YAZILAR YAZILIM NEDİR ? Yazılım, çoğunlukla anlaşıldığı gibi program ya da program yazmak mıdır? Kesinlikle hayır. Program yazmak sadece ve sadece yazılımın alt düzeylerinde olan ama en kritik ve en önemli bir parçasıdır. Yazılım denilince, bir proje kapsamında çözümleme ve tasarımdan program kodlanmasına ( yazmasına ) ve her türlü belgelemeden eğitime kadar tüm aşamaları kapsayan bir bütün akla gelmelidir. Bu bağlamda baktığımız zaman gerçek bir yazılımın oluşmasında mühendisler kadar edebiyatçılara, matematikçilere, yazarlara vb. birçok meslek dalındaki çok sayıda insana gereksinim duyulur. Buradan hareketle belki de en önemli istihdam kapılarından birisini oluşturur. Yazılım gerçek anlamıyla öncelikle bir sistem kurma olayıdır. Eğer yazılımla bir sistem oluşturamıyorsanız o zaman yazılımın ne geleceği olur, nede ülke insanına yararı olur. Peki, yazılımın sistem olmasıyla insanın ne ilişkisi vardır? En önemli ilişkisi, hangi konuda olursa olsun insanımızı eğitiyor ya da gelişimine katkıda bulunuyor olması ve bunu sistematik bir şekilde gerçekleştiriyor olmasıdır. Yazılıma yalnızca ticari bir kazanç aracı olarak bakılamaz, işin sosyal sorumluluk tarafı da vardır ve de üzerinde son derece önemle durulmalıdır. Bugün ülkemizin en temel sorunu, hemen her konuda, bir sistem oluşturulamamış olmasıdır. Genelde bir şeyler hazırlanır ve ne önü nede arkası pek düşünülmez. Böyle olunca da zaman ilerledikçe hep bir takım sorunlar oluşur. Sonuçta da ya sistem işlemez hale gelir yada ekleme ve yamalarla amacından uzaklaşır. Bu açıdan baktığımızda da yazılımcıların ülkenin kalkınmasına olan ya da olması gereken katkıları çok ama çok önemlidir. Sevgilerimle Gazi GÜDER

  31. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAYIMLANMIŞ YAZILAR TÜRKİYE’DEKİ YAZILIM PAZARININ NE KADARI TÜRKLERİN? Bu konuda net olarak ve resmen açıklanan herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Buradaki değerlendirme, medyada çıkan bilgiler ve Türkiye’de satış yapan tanınmış bir yabancı yazılım firmasının genel müdürünün 2005 yılındaki basın açıklamasında verdiği bilgiler üzerine yapılmıştır. Türkiye’nin şu andaki yazılım pazarının yaklaşık 400 milyon dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bunun 250 – 300 milyon dolar civarı yabancı yazılımlara aittir. Bir başka deyişle ulusal pazarın % 63 - % 75 civarı yabancılarındır. Etrafımıza göz attığımızda yüzlerce belki de binlerce yerli yazılım firmasını görmekte olduğumuz da ayrı bir gerçektir. Doğaldır ki her konudaki tüm yazılımları biz yapamayız. Ama ulusal pazarımızı da yabancılara bu kadar kaptırdığımıza göre hepimizde belirli oranlarda suç ya da yanlışlık var demektir. Yalnızca bir resmi ortaya koydum. Yorum ya da açıklama yapmayacağım. Kalın sağlıcakla. Gazi GÜDER

  32. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAYIMLANMIŞ YAZILAR YAZILIMDA NE KADAR ÖZGÜR VE BAĞIMSIZIZ ? Öncelikle mevcut resmi ortaya koymakta yarar var. Y A Z I L I M I N ...... T Ü R Ü YABANCI T Ü R K ---------------------------- ---------- -------------------- İŞLETİM SİSTEMLERİ .......... EVET........ HAYIR OFİS İŞLERİ YAZILIMLARI .... EVET ....... Evet .... Kısmen VERİ TABANI SİSTEMLERİ .... EVET ....... HAYIR SİSTEM YAZILIMLARI .......... EVET ....... HAYIR İNTERNET SİSTEMİ ............. EVET ...... HAYIR GRAFİK YAZILIMLARI ........... EVET ...... HAYIR TİCARİ UYGULAMALAR.......... EVET ...... Evet ... Kısmen Yazılım gruplarını, türlerini daha da arttırmak doğal olarak olasıdır.Ancak bu eklentiler olsa bile yukarıdaki tablo, resim kesinlikle değişmeyecektir.Bu durumda yazılımda özgürlükten ve bağımsızlıktan söz edilebilir mi ? Bir diğer önemli nokta ise, ödemekte olduğumuz ve ödeyeceğimiz bedelin her geçen gün daha da artmakta olduğu ve bir gün ödeyemeyecek hale geleceğimizdir. Saygılarımla Gazi GÜDER

  33. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAYIMLANMIŞ YAZILAR O GÜN, ARTIK BUGÜNDÜR Günümüzde ülkemizin ne hale gelmiş olduğu yada nereye doğru gitmekte olduğu sanırım çoğumuz tarafından artık görülmeye başlandı.Toplumun ve ülkenin bütününü oluşturan her bir parçanın sırayla ve art arda gittiğini yada elden çıkmakta olduğunu söylemek sanırım yeterli bir özet olur. Son duruma göre; medya, bankalar, limanlarımız, sınır topraklarımız, madenlerimiz, iletişim vb. yabancıların eline geçti yada geçmeye devam ediyor.Öte yandan son günlerdeki olayları da dikkate alırsak, sorunun giderek ne boyutlara varabileceği de kolayca görülebilecektir. Peki bu durumda ne yapacağız ? Hani deniyor ya, " ÇAREYİ BAŞKA YERDE ARAMA, ÇARE ELİNDEDİR, BİLMEK GEREKÇARE GÖNLÜNDEDİR, GÖRMEK GEREK ".Sorun o'nu görmekte, görebilmektedir.Akıl sadece makinedir, yada bir hesap makinesidir.Gerçek yolu gönül bulur. Gönül yoksa akıl da doğru yolu bulamaz. Gönül olmadan, yürek olmadan hiçbir şeyi konuşmanın da anlamı yoktur. Kısaca, çare biziz, bizleriz. " O gün, artık bu gündür". Bundan gayrı, Türk'üm diyen hiç kimsenin yerinde durma, oturma yada oturup sızlanma hakkı da yoktur. Her birey bir ışıktır. Herkes etrafını aydınlatabilir. Hepimizin deneyimleri, becerileri ve birbirinden farklı yetenekleri var. En azından bunları başka insanlarla paylaşmak, onlara yol göstermek, katkıda bulunmak artık gereklilik değil bir zorunluluktur.Böylelikle de, gelişmeyi yada harekete geçmeyi en azından bir yerlerden başlatabiliriz. Gazi GÜDER

  34. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM Teknoloji üretmek Türkiye'nin tek kurtuluş yolu vardır. O da teknoloji üretmektir. Teknoloji üretmeden isterse ihracat yüzlerce milyar dolar olsun asla bir kurtuluş reçetesi olamaz. Hatta daha kötü bile olabilir.Günümüz teknolojilerinin nerdeyse tümü bilgisayara dayalı olduğuna göre ve onun altın anahtarı da yazılım olduğuna göre, yapılması gereken şey, yazılım teknolojileri ve yazılımlar geliştirmektir. Bir an için bunların ihraç edilemediğini düşünsek bile, en azından kendi insanımızın kullanımı ve gelişmesi için bunları geliştirmek zorundayız. Bunun başka bir yolu yoktur. Aksi takdirde yabancılara bunların bedelini ödemek zorunda kalırız. Bu bedel çok ağır bir parasal bedeldir. Bu ülkenin kısa yada orta vadede böyle bir bedeli ödeyebilecek bir gücü asla olmayacaktır. Bu nedenle bu ülkenin vatansever yazılımcılarına çok ciddi görevler düşmektedir.Yazılımla ilgili daha önceki yazılarımla da bu fikrin alt yapısını oluşturmaya çalışmıştım. Her şeyin başında, sosyal sorumluluk duygusuna sahip olmak geliyor. Çünkü o bütün sorumlulukların anasıdır. Sosyal sorumluluk, yürek ister, gönül ister, ve de düşünmeyi gerektirir. Düşünmeye başlayan her insan, arayışa geçer. Arayışa geçen her insan kendi yolunu bulur. Önemli olan düşünmeye başlamak yada düşünmeyi başlatmaktır.Bu da kurtuluşa giden yolun en önemli anahtarıdır. Düşünen beyinden zarar gelmez. Düşünmeyen beyin her zaman tehlikelidir. Sorumlu davranmayıp son seçimde oy kullanmayan 11 milyon insanımızın bu gün yaşadıklarımızla ilgili suçu az mıdır ? Tabii ki yıllardır süre gelen bir yığın olaylarda gerekli toplumsal tepkiyi koymayıp, toplumsal bilinci yeteri ve gereği kadar oluşturmayan hepimizin suçunun olduğu gibi. Gazi GÜDER

  35. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM Örgütlenme Toplumun kendi haklarını koruyabilmesinin, dolayısıyla vatanını koruyabilmesinin tek yolu örgütlenmektir. Yani organize, planlı ve düzgün bir şekilde, güç birliği yapmaktır.Bu gün, her bir taraftan sesler yükseliyor, tepkiler konuyor, fikirler ileri sürülüyor, bağırılıyor, çağırılıyor. Sonrası, sonrası meçhul. Eksik olan ne ? Eksik olan şey örgütlenmeyi sağlayacak "yönetici bir makam, belki bir kişi, yada bir lider, belki de bir dernek....". Örgütlenme yani bir araya gelme, birleşme, güç birliği olmazsa yada olamazsa bütün bunlar da boşa gider. Bir işe de yaramaz. Aynen bir "teknoloji bakanlığının" olmamasının doğurduğu sonuç gibi. Teknoloji bakanlığı olmadan, yani örgütleyen ve düzenleyen bir makam yada mekanizma olmadan ne kadar teknoloji geliştirirseniz geliştirin gidilmesi gereken hedeflere tek başına varmanız söz konusu olamaz.Bu duruma göre tek sonuç ve tek yol var. O da, "karıncalar ordusu" nu oluşturmak üzere örgütlenmektir. Bunun için öncelikle yapılacak şey, bireysel çıkarları ve düşünceleri bir yana bırakarak "vatanseverlik" paydasında yada platformunda buluşmaktır. Bizde o kadar çok yürek, o kadar çok beyin var ki; bunlar bir araya geldiğinde oluşacak gücün önünde durabilecek hiçbir güç olamaz.... Umutsuzluk bulutları Bir toplumu bekleyen en önemli tehlike "umutsuzluğa düşmektir". Yani, "bir şey yapılamaz artık, yada yapsak da faydası olmaz, bu iş bitmiş " demek yada bu fikre kapılmaktır. Son dönemde başkaları tarafından toplumumuza yapılmak istenen şey de bu "umutsuzluğu" yaygınlaştırmaktır. Kesinlikle ve kesinlikle bu tuzağa düşülmemesi gerekir. Mesela biri çıkıp diyor ki "BİZE NE YAPACAĞIMIZI BELLETEN DEVASA". Ne demek yani, Bir insan bu kadar mı kendisine, insanına güvenmez. Bunun tek anlamı vardır "umutsuzluk". Yanıt olarak "strateji" teriminin tanımını yapalım. "Strateji, sorunlarla, var olan olanakların eşleştirilme sanatıdır". Bu ülkede de çok sayıda ve değerli stratejistler vardır. Sorun ne olursa olsun, hem de tüm hainlere karşın, mutlaka bir çözümü vardır yada bulunacaktır. Gazi GÜDER

  36. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM Türk dili ve kültürü Biz hemen her şeyi devletten beklemeye alışık olduğumuz için dil ve kültür konusunda da devletin girişimde bulunmasını, onun bir şeyler yapmasını, hatta bize kumanda etmesini bekliyoruz. Bu konu konuştuğumuz dilimiz bile olsa. Halbuki dilleri o dilin insanları geliştirir. Bu nedenle dilimize öncelikle biz sahip çıkmalıyız. Fransa'ya gidenler bilir. Fransızları İngilizce bilmelerine rağmen asla İngilizce konuşturamazsınız. Biz ise tam tersini yapmaya meraklıyızdır. Türkçe gelişmeye son derece açık bir dildir. Yeter ki değerini bilelim. Gerekirse Türkçe'yi korumak için ekonomik tepkiler de dahil her türlü tepkinin hepimiz tarafından konması gerekir. Çevremize bu konuda yazdıklarımızla ve konuştuklarımızla örnek olmak zorundayız. Yoksa, birkaç devlet kurumunun çabasıyla yada yaptıklarıyla sonuç almak olası değildir. Bir yabancı yazılım firmasının yetkilileri, birkaç yıl önce bilgisayar teknolojisiyle birlikte 17 bin bilgisayar teriminin Türkçe'ye girme ihtimali bulunduğunu belirtmişlerdi. Teknolojik olarak biz ilerleme yapmıyoruz dolayısıyla onların dilini kullanalım düşüncesi bir mazeret oluşturamaz. Bilişim sektöründe uğraşanlar da en azından bu konuya gereken önemi vermeli ve sosyal sorumluluklarını yerine getirerek yabancı terimler yerine Türkçe karşılıklarını bulmaya, kullanmaya ve bunları yaygınlaştırmaya, topluma mal etmeye çalışmalıdırlar. Yabancı dilde eğitim Pek çokları daha ilk öğretimden itibaren kendi dilinden çok yabancı dil öğreniyor. Üniversite aşamasına geldiklerinde de Türk profesörler Türk öğrencilere çoğunlukla İngilizce olarak dersleri anlatıyorlar. Dolayısıyla temel kavramları bile öğrenmeden ortaya çıkan bir nesil oluşuyor, oluştu da. Böyle bir ortamda bireysel çabalarla bir yerlere gelebilmek asla mümkün değildir. Bu konudaki tehlike görülmeli ve bu doğrultuda insanlarımızın bilinçlendirilmesi gereklidir. Türkiye'de yabancı dilde eğitim yapılmasının ne kadar büyük bir ulusal yanılgı olduğu apaçık ortadadır. Yabancı dil öğrenmek başka, yabancı dilde eğitim yapmak başka bir şeydir. Böyle devam ederse, bir süre sonra Türk kültürünün tamamen ortadan kalkma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu da artık bilmemiz gerekir. Gazi GÜDER

  37. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM Televizyon Yugoslavya parçalanmadan önce Brezilya ve Arjantin'e en çok dizi film siparişi veren ülkeydi. Yani, "uyu yavrum uyu, uyutayım seni" politikası.Birilerinin bizi de uyutmasına artık izin vermemek, bunun için de bilinçlenmek gerekir. Ne kadar güzel bir laftı o, "YAZMAK YETİNMEMEKTİR". Birileri yazarsa, birileri de elbet bir gün okur. Yazılmayan şeylerin okunma olasılığı da yoktur.Doğal olarak, tarihe kayıt da düşülmez. Ne yapalım Hadi gelin, bu gün kendinize daha fazla güvenin yada güvenmeye başlayın.Evinizdeki Türk bayrağını çıkarın balkonunuza yada camınıza asın.O'na bakıp mutlu olun ve gururlanın.Sonrada, Ben bu vatan için ne yapabilirim ? diye düşünmeye başlayın.Her şey o kadar güzel olacak ki, siz de şaşıracaksınız. Kalın sağlıcakla, Saygılarımla Gazi GÜDER

  38. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAYIMLANMIŞ YAZILAR BİR BOYABAT MASALI Bir ülkede “Boyabat” diye bir yer varmış. Issız, çorak bir yermiş. İnsanları fakir ve sıkıntı içindeymiş. Olanakları çok kısıtlıymış, Günlerden bir gün, Bir öğretmen çıkagelmiş. Demiş ki; “Ey milletim, Hadi harekete geçelim, Çalışalım, Kadere teslim olmayalım, Biz çok şeyler yapabiliriz”. Ona kimseler inanmamış. “Başkaları da uğraştı, beceremedi sen mi becereceksin ? ” Ama öğretmen ideallerine tutkun ve inançlı. Yılmamış. Başlamışlar çalışmaya, Bir şeyler de yapmışlar, Kütüphane de yapmışlar. Ama bakmışlar ki, okuyacak kitap yok. Sağa gitmişler, Sola gitmişler, Yok, yok, yok. Kitap yok. Sonra öğretmen kırlara çıkmış. Ellerini gökyüzüne doğru açmış. Ve demiş ki “Allah’ım sen yardım et, ne yapmalıyım ? Bana söyle” Yukarıdan hiç ses gelmemiş. Sonra evine dönmüş. Evde bir makine varmış. Bununla sağa sola yazılar yazıp yollamaya başlamış. Gazi GÜDER

  39. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM Gene ses yok, çıt yok. Yılmamış devam etmiş. Bin tane yollamış. On bin tane yollamış. Yüz bin tane yollamış. Gene ses yok, çıt yok. Yılmamış. İki yüz bin tane yollamış. Yılmamış. Üç yüz bin tane yollamış. Yılmamış. Dört yüz bin tane yollamış. Gene ses yok, çıt yok. Yılmamış. Derken, beş yüz bin olmuş. Derken, altı yüz bin olmuş. Bir gece sabaha karşı, Gözleri artık yorgunluktan zor görür olduğunda Bir bakmış, Karşısında beyaz saçlı, mavi gözlü bir dede. Demiş, “Ey oğul niye üzülürsün ?” Öğretmen demiş ki ; “Dede, nasıl üzülmeyeyim, O kadar uğraştık, Çorak toprakları işledik. Ekin ektik. Ama su yok, Yağmur yok, Ürün olmuyor.” Dede, “Ey oğul üzülme, bu kadar emek boşa gitmez”. Bir bakmışlar. Gökyüzü bulutlarla dolmuş. Hava kararmış. Ve rahmet yağmaya başlamış. Ana Sayfa Gazi GÜDER

  40. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM Öğretmen şaşkın, sanki dili tutulmuş. Ama zorlukla demiş ki; “Dede, nasıl teşekkür edeceğimi, bilmiyorum” Dede demiş ki; “Ey oğul, sen istedin ben de verdim. Ama, bundan sonra, Senin sorumlulukların daha ağır. Artık sana daha büyük görevler düşüyor.” Öğretmen dayanamamış, sormuş. “Dedem, yağmur diye kıvrandık, Yağmur yağdı, Benim ne günahım var ki ; Daha büyük yüklerin var “ Diyorsun. Dede demiş ki; “Her şeyin bir bedeli vardır. Sen istediğini aldın. Ama benim de senden bir istediğim var. Sen artık kendin için yaşayamazsın. Halkın için yaşamalısın. Bak şimdi ekinler yeşerecek, Ürün olacak, Bunları insanlara adil biçimde dağıtmalısın, Sonraki seneyi de düşünüp tohumluk ayırmalısın, Sen, bu kadar ekini nasıl toplayacağını da düşündün mü ?” Öğretmen demiş ki, “hayır” Dede, “ Ya, bak gördün mü, İstemekle her şey bitmiyor. İstemek kadar sonuçlandırmak da önemli” Sormuş, “aletin, adavatın var mı ?” Öğretmen, “ Hayır yok, her yere başvurdum. Nafile, bir şey elde edemedim”. Dede demiş ki; “Şimdi ben sana aletler de vereceğim. Ama Gazi GÜDER

  41. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM öyle hazıra konmak yok. Sen bunları alacaksın, Temizleyeceksin, Onaracaksın, İnsanlarına kullanmasını öğreteceksin”. Öğretmen, “Dede, ben bilmiyorum ki nasıl öğreteyim ?” Dede, “Ben sana bunların kullanılmasını öğretecek ustaları da göndereceğim, Ama bir kerelik”. Dede, “Yağmurlar yağdı, Ekinler ürün olacak, Fazla ürün olacak, belli. O zaman ne yapmayı düşünüyorsun ?” Öğretmen, “Dedem, etraftaki köyler de aç, Bir kısmını da onlara dağıtırız”. Dede, “Sakın yalnızca kendinizi düşünmeyin, Etraf aç olursa ve de sadece siz yerseniz, Sizin yedikleriniz de kursağınızda kalır. Bir daha da hiç yağmur yağmaz”. Öğretmen, “Anladım dedem, anladım, Sosyal sorumluluk diyorsun sen”. Dede, “Hayır, sadece sosyal sorumluluk değil, Karıncalar gibi ordular oluşturmalısınız, Ben her zaman yanınızda olamam diyorum”. Öğretmen, “Dedem, ben kim, senin söylediklerini yapmak nire” Dede, “Düşün hocam düşün, bulursun, Çare gönlünüzde, elinizde Yeter ki, görmesini bilin”. Öğretmen, “Bir dileğim daha olabilir mi ?”. Dede, “Peki söyle, bir şansın daha var”. Öğretmen “Bugün karnımız doydu. Yarın ne olacak ? Gazi GÜDER

  42. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM Bu insanlar işsiz, çaresiz. Yarın gene aç kalacaklar”. Dede, “Dedim ya, düşünün diye ... Gördün mü bak, Düşününce ne olup ne olmayacağını görmeye başlıyorsun. Peki bu son dileğin olsun. Onu da yapalım”. Öğretmen, “Ne yapabiliriz ki ?”. Dede, “Onlara, yani işsiz ve çaresizlere mektep açalım. İş öğretelim, Ekmek sahibi yapalım, Bir daha da aç kalmasınlar “. Öğretmen, “Dedem bunları meslek sahibi yapalım. İyi güzel de,buralar fakir, ot yok ocak yok, fabrika yok, sanayi yok. Nerde çalışacaklar, meslek ne işe yarayacak ?” Dede, “Oğul derim ki, çare elinizde, beyninizde. Hala görmezsiniz. Siz de kendi fabrikanızı kurun o zaman.” Öğretmen, “Dedem, niye dalga geçersin bizle.” Dede “Oğul, dalga malga geçmem. Sen söylediğimi anlamazsın, hepsi bu. Yabancılar gelir size parayla akıl satar. Siz aklınızı kullanmayı ya da satmayı düşünmezsiniz. En değerli şey nedir bilir misin ? Gönlünüz, yüreğiniz, beyninizdir. Sizde ondan bitmeyecek, tükenmeyecek kadar var. Ama kullanmayı bilmezsiniz. Derim ki, AKIL FABRİKASI kurun.” Öğretmen, “Dedem, o dediğin ne ola, nasıl bir şey ola ki ?”. Dede, “Valla, oğul ben yaşlandım ismini tam da bilmem. Galiba, ona YAZILIM fabrikası mı ne diyorlar ?” Gazi GÜDER

  43. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM Öğretmen donmuş, kalmış. Düşünmüş, düşünmüş, düşünmüş. “Anladım dedem, anladım. Bundan sonra bu bayrak bende Ben söz veriyorum. Bayrak hiç yere inmeyecek.” Öğretmen sormuş. “Dede, ismini bağışla lütfen” Dede demiş ki; “ Oğul, bana “ MİLLİ IRGAT ” derler “. “Bana müsaade, beni bekleyen yerler var” demiş. Ardından eklemiş, “Ha, bir de dilinize sahip çıkmayı unutmayın sakın !” ve oradan ayrılmış. Masal bu ya, masal böyle. Kalın sağlıcakla. Gazi GÜDER

  44. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAYIMLANMIŞ YAZILAR BEYNİN YARISINI KULLANAMAMAK (1/3) Son dönemde yaşı 45 – 60 arasında olan çok sayıda insanla, dostla görüşüyorum. Hemen hepsiyle olan görüşmelerimin ortak sonucu yada içeriği “ Keşke çocuğumu yabancı dilde eğitim yapan okula göndermeseydim, şimdi çok pişmanım. Çünkü ne ülkesinin farkında, nede herhangi bir şey umurunda. Bunu önceden göremediğime üzülüyorum” şeklinde. Kesinlikle yabancı dil öğrenmeye karşı değilim. Hatta bu, gelişmemiz için olmazsa olmaz kurallardan birisidir. Ancak, yabancı dilde eğitim yapılmasını yadırgıyorum, içime sindiremiyorum, buna isyan ediyorum. Bu türde eğitim veren kurumları da asla tasvip etmiyorum. Bu tarz eğitim gören insanlar, temel bilimleri yabancı dilde öğreniyorlar. Bu nedenle, bugün en basit temel kavramları bile bilmez haldeler. Çünkü, beyinde yabancı dilde imaj oluşmuyor ve ezberleyerek sınıf geçiliyor. Doğal olarak da ezber fazla gitmiyor. Yabancı dilde eğitim yapan bir okulda okuduğunuzda ilk başta kendi kültürünüzden, inançlarınızdan, gelenek ve göreneklerinizden kopmaya başlarsınız ve devamında da bunlardan koparsınız. Ama ne yazık ki birçok ana babalar da çocuklarını bu tür okullarda okutmakla övünürler. Çocuklarına iyi bir gelecek hazırladıklarını zannederler, böyle olduğunu düşünürler. Tabii ki, yukarıda anlatılan acı gerçeği yaşayana dek.Bunu anlarlar mı ? Orası da onlara kalmış, fazla söze gerek yok. Dikkatle incelememiz gereken bir başka nokta da şudur. Bugün yabancı dilde gerek Türkiye’de gerekse yurt dışında eğitim yapanlara bakalım. Yurt içinde yabancı dilde eğitim yapanların bir çoğu artık ya bu ülkeyi beğenmiyor, yada yurt dışına kaçıyor. Böyle olup olmadığını anlamak için yalnızca ara sıra medyayı izlemek yeterlidir diye düşünüyorum. Peki şimdi soruyorum, bu ülkede kazanılan paralarla okumuşların yurt dışına kaçışı, gerekçeleri ne olursa olsun, doğru mudur, bunu yapmaya hakları var mıdır, bu ülkeye olan borçlarını nasıl ödeyeceklerdir ? Gazi GÜDER

  45. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM BEYNİN YARISINI KULLANAMAMAK (2/3) Yurt dışında okuyanların da zaten bir çoğu ülkeye geri dönmüyorlar. Yıl 1980, bir gün gazetelerden birinde, ışıklar içinde yatsın, Haldun TANER’in bir yazısı çıkmıştı. Bu yazı benim bu vatana ve insanlarına olan aşkıma zirve yaptıran şey oldu. O sırada UNESCO’nun 1981 yılını, dünyada ATATÜRK yılı yapması için çalışmalarda bulunmak üzere bulunduğu yurtdışından yeni dönmüştü. Yazısında diyordu ki, kelimeler birebir uymayabilir baştan özür diliyorum, ben yalnızca yüreğime ve beynime kazıdıklarımı doğaçlama olarak yazıyorum, “...... Edindiğim genel izlenim şu oldu. Batılılar bizim gibi ülkelerin ne atom bombası yapmalarından, ne de Türkiye’de inanılmaz ölçüde petrol yataklarının bulunmasından korkuyorlar. Tek korktukları şey, kendi ülkesinde yetişmiş, batıda eğitim görmüş ama inançlarını, geleneklerini, ülkülerini kaybetmemiş insanların eğitimleri bittiğinde ülkelerine dönerek verecekleri hizmetlerdir.....” Burada anlatılmaya çalışılan kişiler, bir zamanlar “prens” olarak bu ülkeye lanse edilen yada yutturulan kişiler değildirler. Şimdi soruyorum, gerek rahmetli Haldun TANER, rahmetli KAPTAN ve diğerleri sizce şair mi, edebiyatçı mı, romancı mı ? Sizce önemli özellikleri bunlar mı ? Eğer böyle bakıyorsanız çok ama çok sığ bakıyorsunuz, hatta hiç ama hiç bir şey anlamamışsınız demektir. Onlar bu ülkenin yetiştirdiği, beyinleri ve yürekleriyle aslanlar gibi çarpışmış, ama hep mütevazı kalmış, pisliğe bulaşmamış, devlet ve fikir adamlarıdır. Yaptıkları yada uğraştıkları işler, sadece düşüncelerini, ideallerini bu ülke insanlarına anlatmak için kullandıkları araçlardan başka bir şey değildir. Devlet adamı demek, devlet memuru yada görevlisi demek değildir. Fikirleriyle ve eylemleriyle devlete yön verenlerdir. Ayrıca, yönetenler demek de değildir. Yabancı dilde eğitimi neden onaylamıyor, şiddetle karşı çıkıyorum ?. Çünkü, lisan beynin bir fonksiyonudur. Beyin algılarken zorunlu bir biçimde ana dilini kullanır. Düşünme, normal olarak ana dilde gerçekleşir. Siz düşünme işlemini başka bir dilde yapmaya çalışırsanız, zorlanırsınız. Var olan düşünme kapasitenizi de ancak sınırlı olarak kullanabilirsiniz. En genel ifadeyle, “beyninizin yarısını kullanamazsınız ! ”. Gazi GÜDER

  46. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM BEYNİN YARISINI KULLANAMAMAK (3/3) Sonuçta da bir şeylerden vazgeçmek zorunda kalırsınız. Kendinizden, özünüzden, öz benliğinizden. Sonrasında geriye ne kalır ? Böylece sizin yok edilmeniz için, çok fazla bir şey yapılmasına da artık gerek yoktur. Çünkü beyninizin, kendinizin, özünüzün yarısı yoktur. Bu arada küçük yaştaki çocukları için ”aman küçük yaşta yabancı dil öğrenirse daha iyi öğrenir” düşüncesiyle yabancı dadı yada bakıcı tutanların da kulaklarını çınlatalım. Sn. Oktay SİNANOĞLU Koç üniversitesindeki konferansında şunları söylüyordu. “''Dil gönlü yüzdüren gemidir'' diyen Sinanoğlu, şunları kaydetti: ''Aklahükmeden gönül olmalı. Akıl bilgisayar gibidir, hesaplamaya yarar. İnsananereye gideceğini ise gönül söyler. Toplumun da gönlü kültürdür. Kültür,Hakkari'nin köyünde bale gösterisi yapmak değildir. Her ülkenin kültürüvardır. Dilini unutan millet, gönlünü batırmış olur. Onunla birliktetarihten gelen bütün birikimi, kültürü gider. Gidince, seni köle yapmakisteyenlerin kölesi olursun. Çünkü bir milleti askeri yöntemlerle ancak birsüre köle yapabilirsin. Milletleri, her şeyini yok edip ilelebet köle yapmakistersen, dillerini yok edersin. Bunu iyi düşünün. Milletler, tarihten böylesilinmiştir.'' Oktay Sinanoğlu, gönüllü olarak köle olmak isteyen böyle birtoplumun ilk kez görüldüğünü savunarak, ''(Türkçe giderse, o kafalar,gönüllü olarak tapuları da yabancılara teslim eder) diye 30 sene önceyazdık. Bugün ne oluyor; tapular veriliyor. Gönlünü teslim etmiş bu kafadeğişmezse, bu ülke gider. Ama çok şükür insanlar uyanmaya başlamıştır''diye konuştu. Bazı kişilerin ''Adam toprağı cebine alıp gidecek değil ya''dediğini dile getiren Sinanoğlu, ''Adam cebine koyup gitmez, daha kolayıvar; seni sepetler. Sepetleyecek de görürsün'' dedi.“ Bu arada İsrail’in nasıl kurulduğunu bilmiyorsanız öğrenmenizi öneririm. SİNANOĞLU Usta, çok yaşa, ellerinizden saygıyla öpüyorum. Kalın sağlıcakla, Gazi GÜDER

  47. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAYIMLANMIŞ YAZILAR TÜRKLERDEN İYİ YAZILIMCI OLUR MU? Yabancıların yaptığı incelemeler ve saptamalara göre, iyi bir yazılımcı olabilmek için, teknik ve yüksek eğitim, yetenek, yabancı dil vs. yanında onlardan çok ama çok daha önemli bir kaç özellik gerekiyor.Bu özellikler sonradan kazanılamıyor. Bunlar doğuştan geliyor ve çoğunlukla da insanın genlerinden kaynaklanıyor. Peki bu bir kaç önemli özellik nedir; 1 � Özgür olmak Ulu önderimiz bile özgürlük karakterimdir dememiş miydi. 2 - Yalnız başına çalışmak istemek Han olmak, hakan olmak farklı bir duygudur. Tabii "ece" olmak da. 3 � Duygusal ve hırslı olmak Kendi kendisi ile bile kavga edecek derecede hırslı insan olmak. Geliştireceğiniz şeyle ilgili kurduğunuz hayaller ve bilgisayarla kavga etmiyorsanız yazılım geliştirmeniz söz konusu değildir. (Bazıları da çaysız, kahvesiz yapamaz) Bu tanımlar size neyi hatırlatıyor.? Bence sadece ve tam olarak Türk gençlerini, Türk insanını tanımlıyor. Ne yapalım bunlar Allah vergisi, doğuştan geliyor ve bizde bolca var. O zaman bizde bu avantajımızı kesinlikle değerlendirmek zorundayız. Her şeyden önce vatanımız için yapmak zorundayız. Kalın sağlıcakla Gazi GÜDER

  48. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAYIMLANMIŞ YAZILAR YAZILIMLARIMIZIN DIŞ SATIMIMIZDAKİ PAYI NE KADARDIR ? Bilindiği kadarıyla oransal olarak sıfıra yakındır.Tutar olarak da kayda değer bir rakam ortada gözükmemektedir. Doğal olarak yazılım dış satımı yok değildir. Ancak var denecek kadar da değildir.Halihazırda var olan dış satım etkinlikleri çoğunlukla Türkiye uzantılı şirketlere yapılan satışlardır. Yani türk şirketi olup da yurt dışında iş yapan firmalaradır. Yazılım dış satımını başarmamızı engelleyecek çok fazla önemli bir neden de yoktur. Sorun temelde vizyonsuzluk ve örgütlenememe ile birlikte yeteri ve gereği kadar devlet desteğinin olmamasından dolayıdır. Bence yetkililerimiz de birkaç politik söylemin dışında halen işin önemini yeteri kadar algılayamamışlardır ve bence konuya da yeteri kadar inanmamaktadırlar Gazi GÜDER

  49. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM YAYIMLANMIŞ YAZILAR BEN EN AZINDAN DENEDİM (1/6) Yıllar önce bir film seyretmiştim. Filmin son sahnesi çok etkileyici idi.Olay bir hapishanede geçer. Mahkumların derdi hapishaneden kaçmaktır. Mahkumlardan birisi sıska, çelimsiz, hastalıklı biridir. Bir diğeri dev yapılı, çok güçlü ve kuvvetli bir kızılderilidir. Sıska mahkumun da yakın arkadaşıdır. Hapishane çok sıkı korunan bir yerdir. Kaçış için tek bir olasılık vardır. O da hapishanenin ortasında duran kos kocaman bir kayayı söküp hapishanenin duvarına atarak, duvarı yıkıp kaçmaktır. Başka da kaçış yolu yoktur. Herkes kaçmak istemekte, ama sıska hükümlü hariç hiç kimse bir şey yapmamaktadır. Sıska ve hastalıklı hükümlü her gün kayanın başına gelir, uğraşır. Nafile yerinden kımıldatamaz bile. Aradan günler geçer daha da hastalanır. Ama kayayı kaldırma uğraşısından vazgeçmez. Son uğraşısında artık ölmek üzeredir, ve der ki "BEN EN AZINDAN DENEDİM". Ve ölür. Onun ölümüne kızıl derili çok üzülür. Kayaya sarılır ve yerinden koparıp alır. Duvara fırlatarak, duvarı yıkar. Film biter..... Ben Cansu hanım gibi, Aytuğ ve Ahmet beyler ve diğerleri gibi güzel ve edebi yazılar yazamam. Ben haddimi iyi bilirim. Ama Fatma hanım ne güzel söyledi "YAZMAK YETİNMEMEKTİR" diye. Ben yazılarımı yazarken acaba ne kadar edebi bir yazı oldu diye irdelemiyorum. Tabii ki çok dikkatli yazmaya çalışıyorum. Ama asıl amacım insanımıza bir şeyleri, doğru şeyleri anlatabilmek. En azından, başlangıç olarak bile olsa, onları düşünmeye yönlendirmektir. Düşünmeye başlamak, nasıl olursa olsun, çözüme gitmenin ilk adımını başarmak demektir. Bu nedenle "ZARFA DEĞİL MAZRUFA" bakmak daha doğru olur diye düşünüyorum. Yani zarfın güzelliğine değil, zarfın içinde yazılanlara bakmak gerekir. Gazi GÜDER

  50. ÖNCEKİ SAYFA SONRAKİ SAYFA ANA MENÜYE DÖNMEK İSTİYORUM BEN EN AZINDAN DENEDİM (2/6) Hem insanımıza bir şeyler öğretmek hem de Türkçe'ye katkıda bulunmak amacıyla iki tane sözlük yazdım. Başkaları da önce ne yaptığına bakmalı.Bernard Shaw'un dediği gibi "BAZILARI İŞ YAPAR, BAZILARI SADECE ELEŞTİRİR".Türkiye, "bilgi çağına geçsin, eğitim bilgi çağına geçsin" deniyor. Geçsin tamam. Nasıl geçecek ?Bunun için binlerce bilgisayarlar satın alınacak, bir çok yazılımlar satın alınacak, ve dünyalar kadar para lisans bedelleri için ödenecek. İyi, alınsın. Peki bu paraları kim ödeyecek ve de kime ödeyecek, ayrıca bu ülke bu kaynağı nasıl bulacak ? Ülkedeki bir şeyleri satarak mı ? Lütfen bir düşününüz. Bence, bunun tek anlamı var.Daha fazla sömürgeleşeceğiz. Peki yapılmasın mı ? Asla bunu demek istemiyorum.Benim demem odur ki; bunu yabancılar değil biz yapalım. Yapabilir miyiz ? Kesinlikle evet hem de daha iyisini yaparız. Peki nasıl yaparız ?. Yanıt çok kolay, "KARINCALAR ORDUSUNU OLUŞTURARAK". Yani, birlik oluşturarak ve de en önemlisi ÖRGÜTLENEREK.Peki örgütlenmek kolay mıdır ? Tabii ki kolay. En azından bu siteye dikkatli bakın lütfen. Sn. Ahmet ŞEFOĞLU gibi 21 yaşında pırıl, pırıl bir delikanlı ve yiğit bir yazarımız var. Onun yaşındakiler başka işler peşindeyken yada umursamazken o çırpınıyor, yetinmiyor, bana e-ileti yollayarak "bana ne yapmam gerektiğini söyler misiniz ?" diyor. Bu da önemlidir. Yani, en azından, bir hareket olmasa bile, bir kıpırdanma başlamış demektir. Bana göre bu, örgütlenmenin "ayak sesleridir". Bir şeyler yapmak için çırpınanlar sadece bu sitede yazanlar da değildir. Etrafa biraz bakarsanız, ararsanız neler olmakta olduğunu kolayca görebilirsiniz. Gazi GÜDER

More Related