1 / 18

Küresel Ahlaki Kavramlar

Küresel Ahlaki Kavramlar. Hazırlayanlar : Azimzhon Karaev Iskender Dolgun Burçin arslan. Ahlak. A hlak kavramı Batı dillerinde iki farklı biçimde kullanılmaktadır: Etik ve moral… Bunlardan birincisi olan “etik” kavramı Yunanca “ethos” kelimesinden

Download Presentation

Küresel Ahlaki Kavramlar

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. KüreselAhlakiKavramlar Hazırlayanlar: Azimzhon Karaev Iskender Dolgun Burçin arslan

  2. Ahlak Ahlak kavramı Batı dillerinde iki farklı biçimde kullanılmaktadır: Etik vemoral… Bunlardan birincisi olan “etik” kavramı Yunanca “ethos” kelimesinden gelmektedir. Bu kavram aslında ahlakın tam bir karşılığı olmaktan çok, ahlakın konuları üzerine yapılan felsefelerin genel bir adıdır.

  3. Küresel Bir Ahlak Sistemi Başka bir ifadeyle, ahlak üzerine yapılan felsefe ya da ahlak üzerine düşünmefaaliyetidir. Yani etik, “iyi ile kötü olan davranışların belirlenmesini teorik olarakve mantık temellerine dayalı olarak incelemeyi konu edinen bir disiplin”dir. Böylece ahlak felsefesi anlamındaki etik, belli bir toplumda veya belli bir dönemdeortaya çıkmış ahlak kurallarıyla değil, ahlakın her zaman ve toplumda geçerli ilkelerinin neler olduğu, farklı ahlak kuralları arasında seçim yapmamızıbelirleyen ilke ve ölçütlerin neler olabileceği gibi konularla ilgilenir. Bu nedenle Türkçede etik, “ahlak felsefesi” anlamındakullanılmaktadır.

  4. Düşünce tarihine genel olarakbaktığımızda, ahlakı hem teorik, hem de pratikbir konu olarak değerlendiren filozofların var olduğu görülür. Başka bir ifadeyleahlâk olgusunun, hem teorik yanı, hem de pratik tarafı vardır. Mesela Platon’agöre, ahlâk öğretisi, bilgi teorisinin üzerine bina edilir ve bilgi teorisine dayananidealist bir ahlâk teorisi geliştirir. Diğer yandan öğrencisi Aristoteles, ahlakıpratik bilimler arasında siyaset ile birlikte ele alır; bu düşünce doğrultusundamutluluğu hedef edinen bir ahlâk teorisi geliştirir. Bu iki Grek filozofunun düşünceleriylebeslene İslam düşünürlerinden Farabi ve İbn-i Sina’da da benzerbir yaklaşım görülmektedir.

  5. 15-16. yüzyıllarda hâkim olamaya başlayan hümanist anlayış ise, ortaçağdaegemen olan din ile beslenen ahlakın yerine, insan duygularının tatminini yanien genel anlamda insanın dünyevi mutluluğunu esas alan bir ahlak felsefesiningelişmesine dayanak oldu. 17. Yüzyılda gelişmeye başlayan rasyonalist felsefelerin ahlak üzerindeki etkisini belki de ünlü Almanrasyonalisti Kant’ta görmek mümkündür. Kant“Aydınlanma filozofu” olarak bir bilim, felsefe veahlak sistemi kurmuştu. Ne var ki, 18 yüzyıldaAlman filozofu İmmanuel Kant’ın geliştirdiği rasyonelilkelerle belirlenmeye çalışılan, bütün dünyainsanlığı için örnek olarak alınması beklenen“ödev ahlakı” düşüncesi ise, 19. yüzyılda egemenolmaya başlayan pozitivist anlayış karşısında fazlatutunamadı. 19. yüzyılda genel olarak metafizik venispeten toplum hayatının soyut bir alanını oluşturanbu ve diğer “ahlak sistemleri” etkisini yitirdi.

  6. Bu etki o kadar güçlü ve kalıcı oldu ki, iki dünyasavaşı yaşanmasına ve bu savaşların yok ettiğideğerlere rağmen, Batı dünyasında ahlaki bir meşruiyettartışması yaşanmadı. Dahası bu iki sıcaksavaşın peşinden yaşanmaya başlayan soğuk savaşsüresince de bu kaygısızlık sürdü.Nitekim Etik, Michel Foucault’nun düşüncesininmerkezinde yer alıyor. Onun etik üzerine düşünceleri,doğrudan doğruya 20. yüzyılın çökmüşiki ideolojisi faşizm ve komünizm ile ilişkili olarakele alınması mümkündür. İşte Foucault’nun felsefesininpopülerliği de buradan geliyor.

  7. Felsefecilerinbu iki büyük ideolojiye katkıları Foucault’yuelbette rahatsız etmişti. Aşağıdadeğinileceği üzere, insanlık ve dünya için bu kadaryıkıcı olabilmiş bu iki ideolojinin entelektüelve filozoflar tarafından bu denli sahiplenilmesinianlamak gerçekten güç bir durumdur.20. yüzyıl çatışmacı Batı Felsefelerinin beslediğiüç büyük ideolojinin sahneye çıktığı ve bunlarınbirbirleriyle savaşırken, insanlığın temel değerleriniayaklar altında çiğnediği bir yüzyıl oldu. . Buideolojilerden ilki olan kapitalizm, “kapital”i hertürden insani değerin üstüne yerleştirerek, onu bir“homo-economicus” olarak ilan etti.

  8. Ekonomik birhayvan olarak tebşir edilen bu varlık, insan olabilmekiçin kendisine bahşedilen “ahlak”tan arındırılmışoldu. Bu ahlaktan arındırılmış, “rasyonelvarlık”, kendi menfaati ve keyfi için, dünyanıneldeğmemiş, bölgelerini hatta köşelerini bile işgalederek, sömürmeye başladı. Bu bölüşme, adaletedayanmayan ve hak edilmemiş bir paylaşım olduğuiçin, kaçınılmaz olarak, çatışmaları körükledi vebir dünya savaşını doğurdu.

  9. Ancak bu aşamadanKant “Aydınlanma filozofu” olarak bir bilim, felsefe ve ahlak sistemi kurmuştu. Ne var ki, 18 yüzyıldaAlman filozofu İmmanuel Kant’ın geliştirdiği rasyonel ilkelerle belirlenmeye çalışılan, bütün dünyainsanlığı için örnek olarak alınması beklenen “ödev ahlakı” düşüncesi ise, 19. yüzyılda egemen olmayabaşlayan pozitivist anlayış karşısında fazla tutunamadı.Bu ideolojiye karşı bir anti-tez olarak çıkan “faşizm”ise, insanlığı sadece kendi ırkını yücelten, diğerleriniaşağılayan dünyanın en ilkel ve cahiliyetanlayışlarından birisine geri dönmeye çağırıyordu.

  10. Ancak dünyada ötekini alçaltan, kendini yüceltenbu ideoloji, tek bir örnek ile sınırlı kalamadı.Bunun neticesi de yeni bir dünya savaşı oldu. Batımedeniyeti kendi çocuklarının günahını çok pahalıolarak ödemek zorunda kaldı.Bütün bu kötülüklerle tatmin olamayan, “ahlakduygusundan arınmış rasyonel varlık”, insanlığınıen acımasız, yıkıcı ve yok edici ideolojilerindenbirisini henüz yeni besliyordu. Bu ideoloji diğerlerindenfarklı olarak, dine ve ahlaka karşı savaşıaçıktan ilan etti. Bu anlayışın savunucusu olan komünizm,insanlığın maddi ve manevi birçok birikiminiyok ederken, milyonlarca insanın da kitlelerhalinde ölümüne neden oldu.

  11. Bu ideolojinin sona ermesinde önemli bir roloynayan ve yıkılışında sembol isimlerden biri olanPolonyalı W.Havel: Bütün insanlığın ve uygarlığıntehlike içinde olduğunu; bu durumun tersine çevrilebilmesiiçin ise, insanlığın dünyaya karşı olanyıkıcı tavrı kökünden değiştirilmesi gerektiğinihaykırıyordu.Lipson’un dediğigibi, “bir uygarlığın asıl ayırt edici özelliği, onunkabullenmiş olduğu değerlerdir. Bunlar öyle şeylerdirki, uygarlığa anlam kazandırır; bunlar bellibir uygarlığın kucakladığı insan-oğlunun yaşamınıve davranışlarınıbiçim-lendirir.Bir uygarlık, her ne olursa olsun, seçtiği değerleryoluyla kendisini tanımlar ve bu suretle diğerlerinebenzer veya diğerlerinden farklılık gösterir. İşte budeğerlerin en üstünü de ahlaktır. Sosyal bir varlıkolan insanoğlunun yine sosyal olarak yaşamaya devamedebilmesinin belki de tek yolu ahlaklılıktır. Akıl ve yeteneğini aya çıkmaya kullanan insanoğlu,imkânlarını oradan bakıp gördüğü dünyanıngüzelleştirilmesine harcasa daha iyi olmaz mıydı?”

  12. Maalesef aklın ve hayal gücünün muhteşembaşarıları, daha insancıl kurumların oluşturulması,ırkçılık ve cinsiyet ayrımının artan bir orandareddedilişi gibi erdemler, zenginliğin büyük ölçüdeeşitsiz dağılımı, sosyal sınıflar arasındaki ilişkideadaletsizlikler ve organize olmuş toplumlarınsavaşları gibi kusurlarımızla dengelenmektedir.İşte temel paradoksumuz da burada yatmaktadır.Birbirine dolanmış iyilik ve kötülük, bilgelik vebudalalık, bir çifte sarmal oluşturmuştur.Bu gün ve yarının en temel problemi ise, postmodernbir anlayışla iyice bulandırılmış, iyi ile kötününtarifinin zorlaştığı ve birbirine girdiği bir ahlakanlayışının egemen olmasıdır.

  13. Bu durumu bilgi vebilim alanında, modern dönemin tek biçimli ahlakBir uygarlık, her ne olursa olsun, seçtiği değerler yoluyla kendisini tanımlar ve bu suretle diğerlerinebenzer veya diğerlerinden farklılık gösterir. İşte bu değerlerin en üstünü de ahlaktır. Sosyal bir varlık olaninsanoğlunun yine sosyal olarak yaşamaya devam edebilmesinin belki de tek yolu ahlaklılıktır.Ahlakınne olması gerektiği, diğer tüm konularda olduğugibi, “ahlaklı mıyız yoksa ahlaksız mı?” sorusundanönce gelmektedir. Zaten günümüzün kırılgandünyası ahlaklı-ahlaksıztartışmalarını kaldıracakdurumda değildir

  14. Ancak belirsizliğin ve kaypaklığınyani ahlaki relativizmin tereddüde sürükleyenyapısı, dünya insanını şimdiden yormuştur ve birbelirsizlik okyanusuna doğru sürüklemektedir. Buokyanusta boğulmaktan kurtulabilmesi için, yenibir ahlak sistemine ihtiyaç vardır.Tıpkı önüne kattığı bütün nesneleri sürükleyip yutan tsunami gibi, küreselleşme dalgasınıninsanoğlunun bütün tarih boyunca ürettiği ahlaki değerleri yutmasına göz mü yumulacak; yoksa budalgaya karşı dirençli ve insanoğlunun tümünü olmasa bile çoğunluğu için bir dayanak ve sığınaknoktası olacak bir ahlak sistemi ve dünya görüşü oluşturulabilecek mi?

  15. Ayrıca günümüzde politik, sosyal, ekonomik vekültürel değerlerin nerdeyse hepsi, kazanç ve çıkaramacına indirgenmektedir. Marks’ın kapitalizmeizafe ettiği, “emeğin metalaşması” olgusu, dahada bulaşıcı bir hale gelmiş ve “bütün değerlerinmetalaşması” biçimine dönüşmüştür. Artık doğruylayanlışı, iyiyle kötüyü birbirinden ayırmak konusundabile ciddi zorluklarla karşı karşıyayız.Kişisel kazancın adeta kutsandığı bu süreçteortamın ahlak-dışılığı, toplumun kesinlikle ihtiyaçduyduğu alanlarda bile “ahlak değerlerini” sarsmaktadır.Artık ahlaki değerler hakkında bir fikirbirliği bile bulunmamaktadır. Post-modernliğin savunduğu,“her şey gider” anlayışı, “her şeyin buharlaşmasına”ve “hiçbir şeyin anlamının kalmamasına” dönüşmektedir.

  16. Günümüzde politik, sosyal, ekonomik ve kültürel değerlerin nerdeyse hepsi, kazanç ve çıkaramacına indirgenmektedir. Marks’ın kapitalizme izafe ettiği, “emeğin metalaşması” olgusu, daha dabulaşıcı bir hale gelmiş ve “bütün değerlerin metalaşması” biçimine dönüşmüştürBurada vurgulanan uluslar arası işbirliği yaklaşımınındayandığı duygu, “milli menfaat” olgusudur.Bu duygu etrafında birleşmenin ise imkanıyoktur. Bu nedenle Batılı devletler, kendi aralarındasıkça telaffuz ettikleri eşitlik, özgürlük, mutluluk,geliş-mişlik, demokrasi vs. kavramları dünyanınbüyük çoğunluğu için de istediğinde ve bunusamimi olarak gösterdiğinde belki insanileşmeyedoğru bir adım atılabilirİnsanın doğasındaki hayvani çatışma-yok etmegüdüsünü bastırıp; yardımlaşma-dayanışma veyapıcı olma yeteneğini geliştirmesi için çalışmakgerekir.

  17. Belki böylece dünya, insanoğlu için layıkolabilir. Yoksa insandışılaştırılmış bir dünyanınfazla ömrü kalmamış demektir.İnsanlığın tabiatına uygun, ruh-beden mutluluğunadayalı bir ahlak ve toplum anlayışı; adalet,kardeşlik, insani bir özgürlük, yardımlaşma, güvenve bütün insanlığın ve hatta bütün canlı ve cansızvarlıkların aynı temelde birleştiği inancıyerleş-tirilmelidir. Dünyanın büyük bir köye dönüştüğübu sürece uygun kuşatıcı bir bakış açısı geliştirilmelidir.Ne belli bir din mensubiyeti duygusuylahareket eden kitleler, ne de deve kuşu gibi, dünyadakideğişmelere sırtını dönen ulus devletler eskisigibi, içe kapalı bir sistem olarak varlıklarını sürdüremeyeceklerdir.

  18. Teşekürler 

More Related