580 likes | 844 Views
İSLAM VE BİLİM. İSLAM’DA BİLGİYE VERİLEN DEĞER. Ey Muhammed!, İnsanı pıhtılaşmış kandan yaratan Rabbinin adıyla OKU! OKU! KALEMLE öğreten, insana bilmediğini bildiren Rabbin,en büyük kerem sahibidir. (ALAK:1-5) (PEYGAMBERİMİZE İLK İNDİRİLEN AYETLER). De ki:
E N D
Ey Muhammed!, İnsanı pıhtılaşmış kandan yaratan Rabbinin adıyla OKU! OKU! KALEMLE öğreten, insana bilmediğini bildiren Rabbin,en büyük kerem sahibidir. (ALAK:1-5) (PEYGAMBERİMİZE İLK İNDİRİLEN AYETLER)
De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? (ZÜMER:9)
De ki: ... "Rabbim, ilmimi artır!" de. (Taha:114)
Allah’tan, kulları arasında ancak bilginler korkar. (FATIR:28)
Hadis: “İlim elde etmek her Müslüman kadına ve erkeğe farzdır.”
Hadis: “İlim aramak için bir tarafa yönelen kimseye Allah, cennet yolunu kolaylaştırır.”
Hadis: “Muhakkak ki alimler, peygamberlerin mirasçılarıdır.”
Hadis: “Hikmet(ilim), Müminin kaybolmuş malıdır, onu nerede bulursa alır.”
Hadis: “İlim, Çin’de dahi olsa gidip alınız.”
Hadis: Alimin (bilginin), abide (kendini ibadete veren kimseye) olan üstünlüğü, ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir.
Hadis: “Ya ilim sahibi (öğreten) ol, ya ilmi öğrenen, ya da dinleyen (ol), veya ilmin dostu ol. Sakın beşinci durumda olma, (yoksa) mahvolursun.”
“Bakmıyorlar mı develere, nasıl yaratılmış?” (Ğaşiye-17)
“(Bakmıyorlar mı ) Göğe, nasıl yükseltilmiş?” (Ğaşiye-18)
“(Bakmıyorlar mı ) Dağlara, nasıl dikilmiş?” (Ğaşiye-19)
“(Bakmıyorlar mı ) Yere, nasıl yayılıp döşenmiş?” (Ğaşiye-20)
“Birbiriyle uyum Ve ahenk içinde yedi gökleri Yaratan da O'dur. O Rahman'ın yaratışında/yarattıklarında herhangi bir uyuşmazlık, aykırılık, çelişme göremezsin. Bir kez daha bak! Bir çatlaklık, bir uyuşmazlık görüyor musun? Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; Göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) umudu keserek hor ve bitkin bir halde sana döner.” (Mülk : 3-4)
Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler: "Rabbimiz (derler), bunu boş yere yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azabından koru!“ (Al-i İmran-191)
gece ve gündüzün değişmesinde,
insanların faydasına olan şeyleri denizde taşıyıp giden gemilerde,
Allah'ın gökten su indirip onunla ölmüş olan yeri dirilterek üzerine her çeşit canlıyı yaymasında,
rüzgarları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları evirip çevirmesinde
elbette düşünen bir topluluk için (Allah'ın varlığına ve birliğine) deliller vardır. (Bakara-164)
“Görüp de donuk sandığın dağlar, bulutun yürümesi gibi yürümektedir. (Bu,) Her şeyi gayet iyi yapan Allah'ın yapısıdır. Doğrusu O, yaptıklarınızı haber almaktadır.” (Neml: 88)
Derinlik arttıkça sıcaklığı artan yer içinde büyük boyutlu ısı akımları vardır. Bu akımlar yeryüzünü kaplayan katı ve kırılgan kabuk parçalarının, levhaların hareket etmesine neden olmaktadır. Bu hareket sırasında levhalar birbirlerinden koparlar, birbirlerini sıyırırlar veya birbirlerine çarparlar.... Depremler levhaların birbirlerini dokunduğu sınırda oluşan deformasyon ve kırıklarla ilişkilidirler. Yerkabuğu kendisinden daha yoğun olan manto tabakası üzerinde adeta yüzer gibi hareket etmektedir. Bu nedenle kıtaların yılda 1-5 cm. civarında birbirinden uzaklaştıkları hesaplanmaktadır.
"Görüp de donuk sandığın dağlar, bulutun yürümesi gibi yürümektedir. (Bu,) Her şeyi gayet iyi yapan Allah'ın yapısıdır. Doğrusu O, yaptıklarınızı haber almaktadır.“ (Neml: 88)
O, iki denizi birbirine salmıştır. Bu tatlı, susuzluğu giderici; bu tuzlu ve acıdır. Ve ikisinin arasına birbirine kavuşmalarına engel olan bir perde koymuştur (hiç birbirine kavuşmazlar). (Furkan-53)
Birbirine açılan fakat suları kesinlikle birbiriyle karışmayan denizlerin ayette bildirilen bu özelliği, okyanus bilimciler tarafından çok yakın bir zaman önce keşfedilmiştir. "Yüzey gerilimi" adı verilen fiziksel bir kuvvet nedeniyle, komşu denizlerin sularının karışmadığı ortaya çıkmıştır. Denizlerin farklı yoğunluklarından kaynaklanan yüzey gerilimi, adeta bir duvar gibi sularının birbirine karışmasını engeller.
“Bazı araştırmacıların, farklı deniz kütlelerini birbirinden ayıran engellerin bulunduğuna dair ileri sürdükleri görüşleri araştırıyorduk. Araştırma sonunda gördük ki, Akdeniz’in kendine özgü sıcaklığı, tuzluluğu, yoğunluğu var. Aynı zamanda kendine özgü canlıları barındırıyor. Sonra Atlas okyanusundaki su kütlesini inceledik. Akdeniz’den tamamen farklı olduğunu gördük. Jacques Cousteau Fransız Bilim Adamı Deniz Araştırmacısı
Bu iki su kütlesi Cebeli Tarık boğazında birleşiyor ve bu birleşme binlerce yıldan beri sürüyordu. Buna göre bu iki deniz suyunun birbirine karışması ve sonuç olarak da tuzlulukta, yoğunlukta ve içerdiği madde oranında eşit veya eşite yakın bir durumda olmaları gerekiyordu.
Oysa böyle bir durumun bulunmadığını, yani su kütlelerinin birbirine karışmadığını ve her iki denizin yakın kısımlarında dahi ayrı bir yapıya sahip olduğunu hayretle gördük. Bunun üzerine yapmış olduğumuz araştırmada bizi şakına çeviren bir durumla karşılaştık. Çünkü bu iki denizin karışmasını önleyen, arada harika bir su engeli vardı.” Kaptan Cousteau
“(Allah) Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi. İkisi arasında bir engel vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler.” (Rahman Suresi, 19-20)
“O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ... “ (Enbiya Suresi, 30)
Bu gün Evrenin oluşumu Büyük Patlama (Big Bang) teorisi ile açıklanmaktadır. Büyük Patlama teorisi, tüm evrenin yaklaşık 15 milyar yıl önce "sıfır hacme" ve "sonsuz yoğunluğa" sahip tek bir noktanın patlamasıyla meydana geldiğini belirtmektedir.
Edwin Hubble 1929 yılında yaptığı gözlemler sonucunda evrenin devamlı genişlemekte olduğunu ispatlaması Büyük Patlama teorisini güçlendirdi. Teorik hesaplamalara göre büyük patlamadan arda kalması gereken radyasyonu araştırmak üzere NASA tarafından 1989 yılında fırlatılan CUBE uydusu bu radyasyonu fırlatılışından sekiz dakika sonra belirleyerek "Big Bang" teorisini kesin olarak kanıtladı.
Göğü kendi ellerimizle biz kurduk ve biz (onu) elbette genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)
1929 yılında California Mount Wilson gözlem evinde, Amerikalı astronom Edwin Hubble kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların, uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru yaklaşan bir ışık yaydıklarını saptadı. Bu buluş bilim dünyasında büyük bir yankı yarattı. Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru kayar.
Hubble'ın gözlemleri sırasında ise yıldızların ışıklarında kızıla doğru bir kayma farkedilmişti. Yani yıldızlar bizden sürekli olarak uzaklaşmaktaydılar. Hubble, çok geçmeden çok önemli bir şeyi daha keşfetti: Yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı.
Her şeyin birbirinden uzaklaştığı bir evren karşısında varılabilecek tek sonuç, evrenin her an "genişlemekte“ olduğuydu. Konuyu daha iyi anlamak için, evreni şişirilen bir balonun yüzeyi gibi düşünmek mümkündür. Balonun yüzeyindeki noktaların balon şiştikçe birbirlerinden uzaklaşmaları gibi, evrendeki cisimler de evren genişledikçe birbirlerinden uzaklaşmaktadırlar.
Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan gibi yaptık. Onlar ise, gökyüzünün âyetlerinden yüz çevirirler. (Enbiya:32)
Atmosfer Dünyaya doğru yaklaşan irili ufaklı pek çok gök taşını eriterek yok eder ve bunların yeryüzüne düşerek canlılara büyük zararlar vermesini engeller.
Atmosfer, bunun yanısıra, uzaydan gelen ve canlılar için zararlı olan ışınları da filtre eder. İşin ilginç olan yanı, atmosferin sadece zararsız orandaki ışınları, yani görünür ışık, kızıl ötesi ışınlar ve radyo dalgalarını geçirmesidir. Bunların tümü yaşam için gerekli ışınlardır. Örneğin atmosfer tarafından belirli oranda geçmesine izin verilen ultraviyole ışınları, bitkilerin fotosentez yapmaları ve dolayısıyla tüm canlıların hayatta kalmaları açısından büyük önem taşır. Güneş tarafından yayılan şiddetli ultraviyole ışınlarının büyük bölümü, atmosferin ozon tabakasında süzülür ve Dünya yüzeyine yaşam için gerekli olan az bir kısmı ulaşır.