1 / 28

AİLE İÇİ İLETİŞİM

ANNE-BABA ve ÇOCUK İLİŞKİSİ Psikolog Esra BOZKURT. AİLE İÇİ İLETİŞİM. İLETİŞİM. İLETİŞİM NEDİR? İletişim sözcüğünün kökeni latincedir ve paylaşmak anlamına gelir. Bir gülümseme, neşeyi paylaşır; “seni gördüğüm için mutluyum” mesajını verir. Bu da bir iletişim türüdür.

shaw
Download Presentation

AİLE İÇİ İLETİŞİM

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. ANNE-BABA ve ÇOCUK İLİŞKİSİ Psikolog Esra BOZKURT AİLE İÇİİLETİŞİM

  2. İLETİŞİM • İLETİŞİM NEDİR? • İletişim sözcüğünün kökeni latincedir ve paylaşmak anlamına gelir. Bir gülümseme, neşeyi paylaşır; “seni gördüğüm için mutluyum” mesajını verir. Bu da bir iletişim türüdür. • İletişim, üç boyutlu olarak düşünüldüğünde boyutların oturduğu düzlem • Sevgi-saygı • Dürüstlük • Örnek olmak • Güven ortamından oluşmalıdır.

  3. BAŞARILI İLETİŞİMİN TEMEL KOŞULLARI • Kişiler arası iletişim; kişilerin birbirlerine bilinçli veya bilinçsiz olarak iletmek istedikleri duygu ve düşüncelerini aktardıkları bir süreçtir. Başarılı bir iletişimin temel koşulları şunlardır: • Karşımızdaki kişilere saygı duymak; onların varlığını kabul etmek, önemli ve değerli olduklarını hissettirmek, olduğu gibi benimsemek anlamını taşır. • Gerçekçi ve doğal davranmak; abartıdan uzak, olduğu gibi davranmaktır. • İletişimin belki de en önemli öğesi empatidir. Empati kavramını, dış dünyayı karşımızdakinin penceresinden görmeye çalışmak olarak tanımlayabiliriz. Kurulan bu duygu ortaklığı, iletişimin gücünü arttırır ve karşılıklı anlaşılma mesajlarının aktarılmasına olanak sağlar.

  4. İLETİŞİM SADECE KONUŞMA DEĞİLDİR • Konuşmak ihtiyaç olabilir, fakat susmak bir sanattır. • İletişim aynı zamanda; • * Ne söyleyeceğimizi bilmek,* Bunu ne zaman söylemenin daha uygun olacağına,* Nerede söylemenin doğru olduğuna karar vermek,* En iyi nasıl söyleneceğini düşünmek,* Olayları basitçe anlatabilmek,* Akıcı bir dille ve karşımızdaki kişiyle göz kontağı kurarak konuşabilmek,* Dikkati yoğunlaştırmak ve verdiğimiz mesajların alınıp alınmadığını farkedebilmektir. • İLETİŞİMDE TEMEL İLKE KABUL ETMEDİR. • Başkasını olduğu gibi kabul etmek, onu gerçekten sevmektir. Kabul edildiğini hissetmek, sevildiğini de hissetmektir.Ancak "kabul etme" kavramı, karşımızdakinin söylediği her şeyi onaylama, ileri sürdüğü fikirlere katılma veya tüm yorumlarını kabullenmeyle karıştırılmamalıdır. Burada sözü edilen; düşünce, fikir ya da yorumlarda tümüyle zıt kutuplarda bile yer alsak, karşımızdakinin duygularını anlama ve saygı gösterme çabasıdır.

  5. Kişiyi söyledikleri, düşündükleri ve hissettikleriyle birlikte bir birey olarak kabul etmek, onun bireyselliğine, farklılığına ve tekliğine saygı göstermek, söylediği her şeyi kendi değer sistemimizde onaylamamızı ve kabullenmemizi gerektirmiyor. Kendimiz için yanlış bulsak bile, her insanın kendine özgü oluşunu yadsımadan, onu kendimize uydurma çabasına girmememiz onu kabul ettiğimiz anlamını taşır. • Voltaire'in dediği gibi "söylediklerini kabul edemem, ama konuşma hakkını ölene kadar desteklerim"...

  6. İLETİŞİMDE ENGELLER • 1. EMRETME, YÖNETME • “Yapman gerekir .............”, “Yapmak zorundasın ................” • - Korku ya da aktif direnç yaratabilir; • - Söylenenin tersini “denemeye” davet edebilir; • - İsyankar davranışa ya da misillemeye yol açabilir. • 2. UYARMA, TEHDİT ETME (GÖZDAĞI VERME) • “.........yapmazsan............olur”, “Ya yaparsın, yoksa.........” • - Korku, boyun eğme yaratabilir; • - Söz konusu sonuçların gerçekten meydana gelip gelmeyeceğini “denemeye” yol açar; • - Gücenme, kızgınlık, isyankarlığa neden olabilir. • 3. AHLAK DERSİ, VAAZ VERME • “...........yapmalıydın”, “senin sorumluluğun”, “...........şöyle yapmak gerekir” • - Zorunluluk ya da suçluluk duyguları yaratır; • - Çocuğun durumunu daha şiddetle savunmasına yol açabilir; (Kim demiş?) • - Çocuğun sorumluluk duygusuna güvenilmediği izlenimi verir.

  7. 4. ÖĞÜT VERME, ÇÖZÜM GETİRME • “Ben olsam....”, “Neden.......yapmıyorsun?”, Bence.....”, “Sana şunu öneriyim.....” • - Çocuğun kendi sorunlarını çözmekten aciz olduğunu ima eder; • - Çocuğun sorunu bütünüyle düşünüp, değişik seçenekler getirip seçenekleri denemesine engel olur. • - Bağımlılıkta da direnme yaratabilir. • 5. MANTIK YOLUYLA İNANDIRMA, TARTIŞMA • “İşte şu nedenle hatalısın.......”, “Olaylar gösterir ki......”, “Evet ama.......”, “Gerçek şu ki....” • - Savunucu tutumları ve karşı koymayı kışkırtır; • - Çoğunlukla çocuğun aileyle iletişimi kesmesine ve artık dinlememesine yol açar; • - Çocuğun kendisini beceriksiz ve yetersiz hissetmesine yol açabilir.

  8. 6. YARGILAMA, ELEŞTİRME, SUÇLAMA • “Olgunca düşünmüyorsun....”, “Sen zaten tembelsin........” • - Yetersiz, aptallık, yanlış değerlendirme anlamı taşır; • - Çocuğun olumsuz bir yargıya hedef olma ya da azarlanma korkusuyla iletişimi kesmesine yol açar; • - Genellikle çocuk yargı ve eleştirileri gerçek olarak algılar (Ben kötüyüm!) yada karşılık verir. (Siz de daha mükemmel değilsiniz!). • 7. ÖVME, GÖRÜŞÜNE KATILMA, TEŞHİS KOYMA • “Çok güzel........”, “Haklısın, o öğretmen berbat birine benziyor”, “Bence harika bir iş yapıyorsun.....” • - Ailenin beklentilerinin çok yüksek olduğunu ima eder; • - İstenilen davranışı yaptırabilmek için, söylenen içtenlikten yoksun bir manevra gibi algılanabilir. • - Çocuğun öz-imgesi (Kendini algılayışı) ile övgü uygun değilse çocukta kaygı yaratabilir. • 8. AD TAKMA, GÜLÜNÇ DURUMA DÜŞÜRME • “Koca bebek....”, “Hadi bakalım süpermen”, “Geri zekalı”, “Hadi sende sulu göz • - Çocuğun kendini değersiz hissetmesine, sevilmediği kanısına varmasına yol açabilir; • - Çocuğun öz-imgesi üzerinde çok olumsuzdur; • - Genellikle karşılık vermeye iter.

  9. 9. TAHLİL ETME, TEŞHİS, TANI KOYMA • “Senin derdin nedir biliyor musun?”, “Herhalde çok yorgunsun” • “Aslında sen öyle demek istemiyorsun” • - Tehdit edici; tedirgin edici olabilir ve başarısızlık duygusu uyandırabilir; • - Çocuk kendisini korumasız, kıstırılmış hisseder, kendisine inanılmadığı kanısına varabilir; • - Çocuk, yanlış anlaşılma endişesi ile iletişimi keser. • 10. GÜVEN VERME, TESKİN, TESELLİ ETME • “Aldırma.......boş ver, düzelir......”, “Hadi biraz neşelen........” • “Zamanla kendini daha iyi hissedersin.......” • - Çocuğun kendini “anlaşılmamış” hissetmesine neden olur; • - Kızgınlık duyguları uyandırır (“Size göre kolay tabii”) • - Çocuk genellikle mesajı “kendini kötü hissetmen doğru değil” biçiminde algılar. • Fahri Kainat Efendimiz bu konuyla ilgili olarak“Çocuklarınıza gereken ikramı yapın ve terbiyelerini güzel yapın.” buyuruyor.

  10. 11. İNCELEMEK, ARAŞTIRMAK, SORUŞTURMAK • “Neden?....Kim?.....Sen ne yaptın?......Nasıl?.....” • - Soruları cevaplama genellikle eleştiri veya zorunlu çözüm getirdiğinden çocuklar genellikle hayır demeye, yarı doğru cevap vermeye, kaçmaya yönelir veya yalan söyler; • - Sorular genellikle soru soranın nereye varmak istediğini açıklamadığından, çocuk korku ve endişeye kapılabilir; • - Ailenin endişelerinden doğan sorulara cevap vermeye çalışan çocuk kendi sorununu, gözden kaçırabilir. • 12.KONU DEĞİŞTİRME, İŞİ ALAYA VURMA, ŞAKACI DAVRANMA • “Daha güzel şeylerden konuşalım...”, “sen neden dünyayı yönetmiyorsun?” • - Yaşamın güçlükleriyle savaşmak yerine, onlardan kaçınmak mesajını ima edebilir; • - Çocuğa sorunların önemsiz, saçma ve geçersiz olduğu anlamını verebilir; • - Çocuk bir güçlükle karşılaştığında açık davranmaktan çekinebilir.

  11. Peygamberimiz, aile bireyleriyle kavga etmemiş veya onlarla tartışmamıştır. Çünkü o, aile bireylerini sever ve onlara değer verirdi. O, çok iyi bir aile reisi, şefkatli ve hoşgörülü bir babaydı. Hz. Peygamber, aile bireyleri ile her zaman uyumlu olmuş, onların düşüncelerine önem vermiştir. Sık sık, hanımlara ve çocuklara nazik davranmak gerektiğini söylemiştir

  12. DİNLEME BECERİLERİ (ETKİN DİNLEME) 12 yaşında kız çocuğu anlatıyor: Zaman zaman anneme bir şey anlatmak istediğimde, “Anne sana bir şey söyleyebilir miyim?” derim. O da “Tabii, söyle” der. Bunun üzerine ben de anlatmak istediğimi anlatırım. Tam bitirdiğimde, bana “Ne söylemiştin?” diye sorar. İletişim sisteminin temel öğelerinden biri de dinlemedir. İyi bir dinleyici, iletişim kurduğu kişinin yalnız söylediklerini değil, yüzü, eli, kolu ve bedeniyle yaptıklarını da “duyar”; çünkü yüz ifadeleri, el ve kol hareketleri, bedenin duruş tarzı, sesin tonu gibi sessiz mesajlar kullanarak da, iletişim kurulur.

  13. AİLE • ANNE BABALAR • Annenin sevgi fazlalığı çocuğa zarar verir, annelik duygusunun içgüdüsel yani biyolojiktir.Annelik davranışının sosyal öğrenme ile ilgilidir. "Anneliği öğrenmek gerekir, çünkü annelik kendiliğinden öğrenilmez!"Ebevenynlerin yanlış tutumları çocukların yaşamı algılamasında ve kişiliklerinin oluşmasında önemli yer tutuyor. Çocuklarda görülen psikiyatrik şikayetlerin çoğu anne babanın yanlış ve bilinçsiz tutumunun sonucu.

  14. Çocuğun ruhsal gelişiminde annenin rolü nedir? Çocuğun ruhsal, bedensel ve zihinsel gelişimi için anne çok önemlidir. Çocuğun eğitiminden birinci dereceden sorumlu kişi annedir. Çocuğu hayata hazırlayan, ona önderlik yapan, hayatın zorlukları ile nasıl baş edeceğini öğreten annedir. Annelik duygusu bir insanın hayatındaki bütün iyi duyguların, iyi özelliklerin girdiği kapıdır. Bu nedenle annenin, anneliği iyi bilmesi çok önemlidir. Çocuk ruh sağlığı sorunlarına bakıldığında annenin farkında olmadan yaptığı eğitim ve tutum hataları vardır. Bu nedenle iyi niyetli anne çocuğunu çok seviyor fakat çocuğa yanlış davranıyorsa çocuğun ruh sağlığına zarar verir. Sevgi ve disiplin çocuğun eğitiminde iki önemli ayaktır. Nasıl suyun çiçeğe fazla verilmesi çiçeğe zarar verir ise sevginin de fazla verilmesi çocuk için bir risk oluşturabilir. Sevgi yönetimini iyi bilmek gerekir.

  15. Bir Kelebeğin verdiği ders konulu slayt

  16. Koruyucu anne davranışlarının zararları nelerdir? Anne, sevgisini ve koruyuculuğunu dengeli bir şekilde kullanmalıdır. Bazı anneler vardır ki "aman çocuğum üzülmesin" diye sorumluluk vermezler. Çocuk 7 yaşına geldiğinde ayakkabısını bağlamayı biliyor olması gerekir. Annenin koruyucu olup olmadığını tespit etmek için çocuk psikologları çocuk ayakkabısını bağlıyor mu, bağlamıyor mu diye bakarlar. Çocuk bağlamayı bilmiyor ise o bu durumda anne onun yerine bağlıyor demektir. Hiper anne çocuğu neden okula gitmek istemez? Mesela böyle annelerin çocuklarında okula giderken okul korkusu gelişir. Evde sanki patlayacak bir bomba var gibi algılar, "annem mutlu değil ben annemin yanında olmalıyım" gibi bir duyguya kapılırlar. Annenin çocuğunun başını okşaya okşaya onu rahatlatıp okula götürmesi gerekir. Kendinden uzaklaştırması gerekir, yani çocuğun zor şartları öğrenmesi gerekir. Amaç çocuk yetiştirmek değil onu hayata hazırlamaktır.

  17. HİPER ANNELİKTE ÇOCUĞUN YAŞADIĞI SORUNLARHiper annelerin çocukları hazıra, kolaya alışır. Kısacası çocuk tembel olur. Çocuk kalkıp su bile almak istemez, her şeyi başkasından bekler, hazır çözümler ister. Çünkü anne sevgi fazlalığından, koruyuculuk fazlalığından çocuğun bir dediğini iki etmemiş olur. "Aman üzülmesin, aman onu zora sokmayalım, aman sıkıntıya sokmayalım" diyen anne, çocuğuna karşı fazla koruyucu ve müdahaleci davranır. Bunun üzerine çocuk "nasıl ise annem benim adıma düşünüyor, benim düşünmem gerektiğini o düşünüyor, benim yapmam gerektiğini o yapıyor" diyerek hayatın sorunlarını çözme becerilerini geliştiremez. • ANNELİK KENDİLİĞİNDEN ÖĞRENİLMEZİİ yi niyet yüzünden çocuğa verilen zararlar vardır. Annenin sevgi fazlalığının çocuğa zarar verdiğini annenin bilmesi gerekir. Çocuk psikiyatrisinde çocuktan ziyade anne-babanın tutumları değerlendirilir, annelikbabalık pratiği ile ilgili eksiklikler belirlenir. Annelik duygusu içgüdüsel yani biyolojiktir. Ama annelik davranışı sosyal öğrenme ile ilgilidir. Anneliği öğrenmek gerekir çünkü annelik kendiliğinden öğrenilmez.

  18. HİPER ANNEDE SEVGİ FAZLA, BABADA İSE DİSİPLİNGenellikle burada anne baba mükemmeliyetçi ise ya da anne ile ilgili eksiklik var ise baba çocuğun üzerine düşmeye başlar. Baba genel olarak güveni, otoriteyi temsil eder. Çocuğuna aşırı sinirlenen, onu aşırı kontrol eden, çocuğun yediğine, içtiğine, giydiğine karışan, dışarıda özgürlüğünü kısıtlayan baba modeli vardır. Hiper annelikte sevgi fazlalığı hiper babalıkta disiplin fazlalığı vardır. Babanın bu disiplin fazlalığı nedeni ile çocuğun özgüveni zayıflar. Yani "ben başaramam, ben beceremem" diye düşünür. Yani çocukta eksiklik, yetersizlik duygusu oluşur.

  19. Her öğretmen bir annedir; her anne de bir anlamda “öğretmen!..” Hangi anlamda olursa olsun önemli olan, bu sıfatı taşıyanın ne kadar “iyi” bir anne, “iyi” bir öğretmen; başka bir deyişle ne kadar “iyi” bir model ve kılavuz olduğudur... Öğretmenin de annenin de “iyi”liği, bir kısmını birlikte yürüyeceği yaşam yolculuğunda çocuğu için kusursuz bir yol haritası oluşturulabilmesiyle orantılı olarak artıyor ya da azalıyor. • Kuşkusuz bu süreçte, harita üzerinde bir güzergah “oluşturmak”la iş bitmiyor; haritanın doğru okunması, sağlıklı ve yetkin şekilde kullanılması, yeri-zamanı geldikçe rotada düzeltmelerin yapılması ve gerektikçe yeni yollar bulunmasında adeta uzmanlaşmak da gerekiyor... • Bu nedenlerle “annelik” kavramını, sadece fiziksel bir olgu ve oluşum olarak algılamıyor, o düzeye indirgemiyoruz. Annelik, fiziksel bir oluşumu da içeren, ama ondan çok daha geniş ve derin bir değer, çok boyutlu bir zenginlik ve anlam taşır. • Böyle bir kavramın özünde, herşeyden önce, koşulsuz ve çıkarsız bir sevgi ve sahiplenme, ama aynı zamanda, “efendi-sahip” tavrı takınmadın, küçücük bir canlıdan, kendine yeterli birey yaratma, o bireyi giderek özgürleştirme ve yetkinleştirme eylemi vardır.

  20. Annelik/babalık, kanımızla, canımızla beslenip büyütülen ve bizim olan bir canlıyı, hem kendimizden bir parça sayma, hem de bizden apayrı, özel bir kimlik ve kişilik olarak tanıyabilme, öyle kabul edebilme, öyle kılabilme olgunluğu demektir. • Annelik/babalık, bu tanıma ve kabulden sonra, onu hiç kimse ile karşılaştırmadan, olduğu gibi benimseyebilme, her gün daha ileriye yürüme savaşında destekleyebilme; onu herkesten üstün görmeden, eksik ve yanlışlarıyla, tek ve biricik olarak bağrına basabilmektir. • Annelik/babalık, hem kendi yaşamını eksiltmeden, yani “saçını süpürge etmeden” ve “senin uğruna nelere katlandım” demeden yaşamı sonuna kadar birlikte, dostça ve arkadaşça paylaşarak sürdürebilmektir,

  21. Annelik/babalık, özveridir; “ben” yerine “o” diyebilmek, almadan vermek, verdiğini tüm yüreğiyle ve bir tek defa başına kakmadan ve bir şey beklemeden, tereddütsüz sunabilmektir. • Annelik/babalık, durmadan konuşmak, nasihat etmek, söylev vermek değil, dinlemek, anlamaya çalışmak, onun gözleriyle bakabilmek, örnek olmak, olumlu bir model olarak örnek davranışlar ortaya koyabilmektir.

  22. Annelik/babalık, sormak, sogulamak ve suçlamaktan çok, yanıt vermek, olay ve olguların neden ve sonuçlarının farkına varmasını sağlayabilmek; onun tarafından eleştirilirken bile gözlerinin taa içine dakikalarca, hoşgörü ve sevecenlikle dikkat kesilerek bakabilmek; söylediklerini cankulağı ile dinleyebilmek; düşüncelerinin özünü, dümdüz, dosdoğru ve tam olarak algılayabilmektir. • Annelik/babalık, kendisi, ailesi ve toplumu için gerektiğinde “dur” diyebilmek; ona sınırların, hak ve özgürlüklerin farkına varabilecek bir olgunluk kazanabilmesi için yardım edebilmek; eylemlerinin sorumluluğunu görebilme ve taşıyabilme gücü kazandırmak demektir. • Annelik, zoru göstermek, ama ondan korkmadan, cesaret ve özgüven duygusu içinde sorunların üstüne gitmek, onları yılgınlığa karaklılıkla, öfkesiz başarabilmektir. • Annelik/babalık, her zaman “ben buradayım, senin yanındayım, seni destekliyorum, ama sen kendi başına da başarabilirsin” düşünce ve inancı yaratabilmek; sizi daima bir koltuk değneği ya da can simidi gibi görmesine ve kullanmasına izin vermemek; herşeyden önce kendi ayakları üstüne, içinden sımsıkı basarak durmasını ve sonra da kararlı, güvenli, azimli şekilde yürümesini sağlamak demektir.

  23. Annelik/babalık, ona değer vermek, değerli olduğunu derinden duymasına ortam hazırlamak, değerli olduğu bilincini, böbürlenmeden, başkalarına tepeden bakmadan kazandırabilmektir. • Annelikbabalık, onun düşünce, tercih, beğeni ve kararlarına; ölçülü olma, uygunluk ve kabuledilebilirlik sınırları için saygı duymak, gerçek bir demokrat kimlik geliştirebilmektir. • Annelik/babalık, kendini tanımak ve bilmek, ondan ve onun davranışlarından çok kendini sorgulayabilmek, kendini aşmak, kendini eğiterek söz ve davranışlarını denetleyebilmek ve geliştirebilmektir. • Annelik/babalık, günü gelince “başka biri”yle paylaşabilmek, “başka biri”ni yaşamınıza kabul etmek ve böyle bir yaşama geçişte, bu kez yukarıdaki herşeyi “o” ve “başka biri” için tekrar yapabilmektir. • Tüm bunlara bakınca annelik kavramının neden sadece fiziksel bir olgu ve oluşum düzeyinde tutulamayacağını sanırım anlatmış oluyorum. Bu açıdan yaklaşınca sanırım ortaya iki sonuç daha çıkıyor: Birincisi “annelik” için geçerli olan tüm bu saptama ve düşüncelerin babalar için de geçerli olması.. İkincisi ise “annelik” diye başlayan her paragrafın (sonuncusu hariç) gerçek ve destansı bir aşk yolculuğu için de geçerli bir tanımı içermesi...

  24. Öğretmen, lise son sınıf öğrencilerinin her birine, kendisinin vebaşkalarının hayatında yarattıkları farkı onlara söyleyerek ne kadardeğerli olduklarını ifade etmeye karar verdi.Her öğrenciyi birer birer sınıfın önüne çağırdı. Önce onlara kendisi vesınıf için nasıl fark yarattıklarını söyledi. Her öğrenciyi özel olaraktakdir etti. Sonra her birinin göğsüne altın harflerle yazılı 'Ben FarkYaratan Bir İnsanım' yazılı mavi bir kurdele taktı.Sonra, takdir edilmenin toplumda nasıl bir etki yaratacağını görmek için bir ders projesi gerçekleştirmeye karar verdi. Her öğrenciye üç kurdele daha verdi. Kendi çevrelerinde bu takdir seremonisini yapmalarını söyledi..Bir haftanın sonunda öğrenciler sonuçlarıyla birlikte sınıfta sunumyapacaklardı.Sınıftaki çocuklardan biri bir şirkette alt derecede yönetici olarakçalışan bir adama gitti. Ona kendisine kariyer planlamasında yardımcıolduğu için şükran duyduğunu söyledi ve göğsüne mavi kurdele taktı. Sonra ona iki kurdele daha verdi. 'Takdir etmekle ilgili bir sınıf projemiz var' dedi. Onun da takdir ettiği bir kişiye gidip göğsüne mavi bir kurdele takmasını ve üçüncü kurdeleyi ona verip onun da aynı şeyi bir başkasına yapmasını söyledi. Takdir seremonisi böylece sürüp gitmeliydi. Genç yöneticiden kendisini de sonuçtan haberdar etmesini rica etti.Aynı gün akşama doğru, genç yönetici, üst düzey yöneticisinin odasına gitti. Üst düzey yönetici asık suratlı ve huysuz bir insan olaraktanınıyordu. Genç adam, yöneticisine oturmasını rica etti ve yaratıcı bir dehaya sahip olduğu için ona hayranlık duyduğunu ifade etti. Yönetici şaşkınlık içindeydi. Genç yönetici mavi kurdeleyi göğsüne takmak için izin istedi. Şaşkın vaziyetteki üst düzey yönetici 'Tabii, olur' dedi.Genç yönetici mavi kurdeleyi, patronunun ceketine, yüreğinin üzerinde bir yere taktı. Üçüncü kurdeleyi de ona uzatarak, 'Bana bir iyilik yapar mısınız? Bu ekstra kurdeleyi alıp, takdir etmek istediğiniz birinin göğsüne takar mısınız? Bu kurdeleleri bana veren liseli çocuk bir okul projesi hazırlıyor ve takdir seremonisinin insanları nasıl etkilediğini araştırıyor' dedi.O akşam, üst düzey yönetici evine geldi ve on dört yaşındaki oğlunakendisiyle konuşmak istediğini söyledi.

  25. 'Bugün başıma olağanüstü bir şey geldi. Ofisimde oturuyordum ve genç yöneticilerimden biri odama girdi. Bana hayranlık duyduğunu yaratıcı bir deha olduğum için bana mavi bir kurdele taktı. Düşünebiliyor musun? Benim yaratıcı bir deha olduğumu düşünüyor. Sonra üzerinde 'Ben Fark Yaratan Bir İnsanım' yazan bu kurdeleyi ceketime, yüreğimin tam üzerine iliştirdi. Bana fazladan bir kurdele daha verdi ve benim de takdir ettiğim birisini bulmamı söyledi. Eve gelirken arabada kurdeleyi kime takacağımı düşünüyordum veseni düşündüm. Seni takdir etmek istiyorum' dedi.'İş hayatında günlerim çok yorucu geçiyor. Eve geldiğimde sana pek fazla ilgi • gösteremiyorum. Bazen sana okul notların iyi olmadığı ya da odan çok dağınık olduğu için bağırıyorum, ama bu akşam, seninle beraber olmak istiyorum ve sana hayatımda nasıl fark yarattığını söylemek istiyorum.Annen ve sen hayatımdaki en önemli insanlarsınız. Sen harika bir evlatsın ve seni seviyorum!'Çocuk şaşkınlık içindeydi ve ağlamaya başladı, ağlıyor ağlıyor ağlıyordu. Ağlamasını durduramayarak hıçkırıklara boğulmuş, katıla katıla ağlıyordu.. Tüm bedeni hıçkırıklarla sarsılıyordu. Gözyaşları kucağına damlarken, başını babasına doğru kaldırdı, titrek bir sesle, 'Ben de yarın intihar etmeyi planlıyordum baba. Çünkü beni sevmediğini düşünüyordum.'Babanın takdiri, çocuğun hayatında büyük fark yaratmıştı. Yaşamla ölümarasında bir fark.Herkes takdir edilmek ister ama takdir etmek konusunda cimriyizdir nedense.Daha doğrusu birisiyle ilgili olumlu düşünce ve duygularımızı dilegetirmeyi pek aklımıza getirmez, nasıl olsa onların bunu bildiklerini ya da hissedeceklerini varsayarız.Bugün fark yaratan insan ol. Sevdiklerini, hatta çok yakından tanımadığın halde takdir ettiğin kişileri takdir etmek için adım at. Takdir edilmek yaşama sevincini ve gücünü artırıyor.İster mavi kurdeleyi, ister kırmızı kalpli mavi kurdeleyi takdirininsembolü olarak ver sevdiklerine, öğrencilerine, çalışanlarına, patronuna, bakkalına, kapıcına. Birilerine 'iyi ki varsın' dediğimizde kendi varlığımızı da onaylamış oluyoruz. Var eden var olur. Varolmanın dayanılmaz hafifliği bu.Birisini seviyor musun? Ona söyle.Birisi senin hayatını olumlu etkiledi mi? ona telefon et. Hayatında fark yaratan birileri oldu mu? Onlara mektup yaz, not yaz, kart yaz ya da e-mail gönder.Bu insanlara duygularını ifade etmek için bir gün daha beklemeden harekete geç. Özellikle yazılan şeyler, daha kalıcı olur. Çekmecende sakladığın mektupları bir düşün. Yazılarak paylaşılan duygular özeldir. Bu mektupları, kartları özellikle kendini mutsuz hissettiğin günlerde okumak, bir antidepresan ilaçtan çoook daha etkilidir; ne kadar şanslı ve mutlu olduğunu hissedersin birdenbire.Hayat, söylenmemiş sözleri ertelemek için çok kısadır. Yazdığın birkaç cümle, öylesine büyük fark yaratabilir ki.

More Related